Günlük arşivler: Ocak 6, 2014

MK ULTRA PROJECTS /// VİDEO : Motion X-Rays on a Conventional Diagnostic X-Ray Machine – ONLY from A2D2

VİDEO LİNK :

SURVEILLANCE : More than 250,000 and counting join Rand Paul in class-action lawsuit against NSA data collection

Rand Paul is Kentucky’s junior senator.

National Videos

By Saturday afternoon, more than 250,000 people had signed on to the class-action lawsuit U.S. Sen. Rand Paul plans to file against the Obama administration over the National Security Agency’s (NSA) collection of data through domestic surveillance programs.

Paul, R-Bowling Green, had been contemplating the effort for several months and announced it Friday night when appearing on Hannity on Fox News.

The senator said he hopes to take the suit against President Barack Obama and the NSA "all the way to the Supreme Court" on the issue of "whether or not constitutionally you can have a single warrant apply to millions of people."

Paul, who saw his national profile skyrocket early last year when he filibustered the nomination of CIA director John Brennan over domestic drone use, said he thinks "everybody in American who has a cell phone would be eligible for this class-action suit."

Paul has not yet filed suit, but he said he plans to do so this month when the complaint is ready.

"We want to overwhelm the government," Paul said. "And we want to show publicly that hundreds of thousands of people … object to the government looking at our records without our permission."

Kentucky’s junior senator, who is openly considering a 2016 presidential run, has enlisted failed gubernatorial candidate and outgoing Virginia Attorney General Ken Cuccinelli to be a legal adviser in the suit.

Paul’s announcement came the same day a federal appeals court ruled that the Obama administration may continue to keep secret a Justice Department memo that establishes the legal basis for the government to collect calling records from telephone companies without a subpoena or court order, according to The New York Times.

Paul encouraged the show’s viewers to join his suit through his Facebook page or the website of RAND PAC, his political action committee.

The senator said he wants to sign up anyone who wants "to say to the government and to the NSA, ‘No, you can’t have our records without our permission or without a warrant specific to an individual.’"

"We want them to protect the Fourth Amendment. We want them to protect the right to privacy," Paul said. "We want them to understand that we’re not willing to trade our liberty for security. That we think we can have security, that we can defend against terrorism but that doesn’t mean every single American has to give up their privacy."

Paul was dismissive of Obama’s pledge to review and reform NSA spying habits, saying he was concerned the president would "whitewash" the results.

"This has to be decided publicly by the Supreme Court," Paul said. "The president doesn’t get to create the law, write the law and decide and adjudicate it."

Read more here: http://www.kentucky.com/2014/01/04/3018080/more-than-250000-and-counting.html#storylink=cpy

MK ULTRA PROJECTS /// VİDEO : Laser Interferometer Space Antenna (LISA) Mission 720p

VİDEO LİNK :

MK ULTRA PROJECTS /// VİDEO : Aaron Alexis Not The 1st Mind Controlled Navy Killer ?

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=VlJkDgpzkbw#t=23

ERGENEKON DAVASI /// AHMET MEMİŞ : Ergenekon dönecek, Erdoğan gidecek !

Ahmet MEMİŞ
Rotahaber

‘Erdoğan gidecek ve bugün solcu-ulusalcı Ergenekon’u içeri tıkan sağcı-muhafazakar Ergenekoncular içeri atılacak…’ Başlık ve bu cümle hem kafanızı karıştırdı hem de oldukça kızdırdı sanırım sizi…

Hemen kızmayın. Bu yazıyı tam 3 yıl önce Rotahaber‘de yazmıştım. O zamanlar ortada ne Cemaat – AKP kavgası, ne de Ergenekon’un dönüş hazırlığı vardı.

Tam tersine cemaat ile AK Parti balayı yaşıyor, Ergenekon dalgaları da peş peşe geliyordu…

Erdoğan ise yüzde 50 ile iktidara gelmiş, siyasi hayatının en güçlü ve dikensiz dönemini yaşıyordu.

Doğrusu birinin bu yazıyı o günlerde yazması için aklını yitirmiş olması lazımdı. Zaten 3 yıl önce bunları yazdığımda gelen tepkiler de bu şekildeydi.

Kimi aklımı yitirdiğimi, kimi de ne kadar ön görüsüz olduğumu anlatıp duruyordu.

Şimdi sizi bugünlerde aslında ne yaşandığını anlamanız için 24 Ocak 2011 tarihinde yazdığım o yazıyla başbaşa bırakıyorum…

Ergenekon dönecek, Erdoğan gidecek!

Yazıya başlık atarken ‘Ergenekon’un 1 numarası Genelkurmay Başkanı kim? ‘, ‘Hangisi senin Ergenekon’un?’, ‘Solcu Ergenekon’un, sağcı Ergenekon’la savaşı!’ ve ‘Ergenekon dönecek, Erdoğan gidecek!’ başlıkları arasında gidip geldim ve okuduğunuz başlıkta karar kıldım…

Başlık kısmı tamam olduğuna göre yazımıza dönebiliriz…

Şöyle bir cümle kursak…

5-6 yıl sonra, Erdoğan gidecek ve bugün solcu-ulusalcı Ergenekon’u içeri tıkan sağcı-muhafazakar Ergenekoncular içeri atılacak!

Önce ‘Solcu ve sağcı Ergenekon da nereden çıktı şimdi?’ diye sorup, ardından da ‘Hadi canım sende’ dediğinizi duyar gibiyim…

O zaman biraz gerilere gidelim; ’28 Şubat postmodern darbesini yapan Ergenekoncular neden tasfiye oluyor?’ sorusuna cevap arayalım… Ya da soruyu şöyle düzeltelim; Ergenekoncular tamamen tasfiye olacak mı?’

Cevap seçeneksiz bir şekilde hayır…

Dikkat ederseniz bugün içeri alınanlar; tetikçiler ve tetikçilerin emir subayları. Biraz da işi ciddi göstermek için emir subaylarına emri veren birkaç emekli paşa. Çerez niyetine de birkaç dekan ve çok konuşan bir kaç gazeteci…

Asıl ağababaları ise dışarıda elini kolunu sallayarak geziyor. Meşhur 1 numara ve devamındaki numaracılar bilinmesine ve isimleri savcılarda olmasına rağmen hepsi dışarıda.

Mesela emekli bir Genelkurmay Başkanı…

Şahsen ben bu emekli Genelkurmay Başkanının durumunu çok merak ediyorum… Ergenekon iddianamesinde, dinlemeye takılan sanıkların ifadelerinde en az 20 yerde ismi geçiyor. Hatta 2 yerde de 1 numara olduğu tutuklu Ergenekon sanıklarınca söyleniyor. Buna rağmen ifadesi alınabildi mi? Ya da iddianamede birçok yerde adı geçen 28 Şubat’ın kudretli paşası Çevik Bir şimdi ne yapıyor?

Bugünlerde yeni çıkan ‘Derin siyaset’ isimli bir kitapta 1 numara olduğu belirtilen kudretli işadamına ne demeli? O da şimdilerde asıl işine daha fazla zaman ayırabilmek için emekliliğini istedi ve artık tatil (!) organizasyonları yapıyor…

Lafı fazla uzatmayalım…

Solcu-ulusalcı Ergenekon, fazla değil 5-6 yıl sonra tekrar iş başına gelecek. Bunları içeri tıkarak, görüntüde pasivize eden sağcı derin devlet ise bugün cezaevinde dinlenen Ergenekoncuların akıbetini yaşayacak. Tıpkı 28 Şubat’ta olduğu gibi.

Hatırlayın…

Türkiye ve dünyada Fethullah Gülen rüzgarı esiyor, muhafazakarlar her yere dal budak salıyor. Erbakan’ın havuz sistemiyle ekonomi altın çağlarını yaşıyor. Kısacası Türkiye hem değişiyor, hem gelişiyor, hem de güçleniyor. ‘Ne çok güçlü, ne de kurtlara lokma olacak kadar güçsüz Türkiye’ isteyenlerin belirlediği ince çizgi aşılmaya başlamış. Yani muhafazakar-sağcı Ergenekon rolünü tamamlamış.

O zaman yapılması gereken ne? Durumu dengelemek. Bunu da yapacak olan solcu-ulusalcı Ergenekon’du.

Ve düğmeye basıldı, İslamcı Erbakan’a Müslümanlara baskı ve zulmü başlatan 28 Şubat’ın imzası attırıldı, Gülen’e türbansız üniversite fetvası verdirildi ve ABD’ye zorunlu tatile gönderildi. Kısacası muhafazakarların kolu kanadı kırıldı, meydan ise solcu-ulusalcı Ergenekon’a kaldı.

Şimdi gelelim asıl can alıcı noktaya. Yani sağcı ve solcu Ergenekon’u asıl kuran ve yöneten kişilere…

Sağcı-muhafazakar ve solcu-ulusalcı derin devletin ikisi de aynı oyun kurucunun ve aynı ustanın elinden çıkma. Zaman ve konjonktüre göre güç, bu ikisinden birine veriliyor, diğerinin de kolu kanadı geçici bir süreliğine diğerine kırdırılıyor. Bu sarmal 1960’lardan beri de bu şekilde sürüp gidiyor.

En sonda söyleyeceğimizi en başta söyledik ama yine tekrar edelim… Erdoğan’ı önce hapse atan solcu-ulusalcı Ergenekon’u da, hapisten çıkarıp muhtar bile olamayacakken başbakan yapan sağcı Ergenekon’u da kuran ve yönetenler aynı eller ve film tekrar başa sarılıyor.

Kısacası süre doluyor, bir dönem daha kapanıyor. Ne 28 Şubat 1000 yıl sürdü ne de sonrası 1000 yıl sürecek.

Seçimler ve sonrasında belki bir 5 yıl daha. O da ömrü yetip Özal, Ecevit ve Erbakan’ın başına gelenler onun da başına gelmezse…

O yüzden kimse ‘Derin devlet Türkiye’de yok oluyor’, ‘Yeni Osmanlı geliyor’ ve ‘Her şey güllük gülistanlık oluyor’ diye sevinip, zafer çığlıkları atmasın.

En zayıf an, en güçlü olunan andır.

Sarmal dönüyor…

Her şey daha yeni başlıyor… // Ahmet MEMİŞ – ROTAHABER ( 24 Ocak 2011)

***

Evet 3 yıl önceki yazım aynen böyle.

Yazıyı okuduğunuzda aklınıza, bugünlerde yaşanan Cemaat – AK Parti kavgası, operasyonlar ve Erdoğan’ın Ergenekoncuların serbest kalmasına kapı aralayacak yeniden yargılama açıklamaları geldi büyük ihtimalle.

O gün "Sarmal dönüyor, herşey daha yeni başlıyor" diyerek bitirmiştim yazıyı.

Bugün ise söylenecek fazla söz yok…

Kendi tabiriyle; geri dönüşü olmayan eşik çoktan aşıldı…

AHMET MEMİŞ / ROTAHABER

www.twitter.com/ahmemis

ahmet.memis

http://haber.rotahaber.com/ergenekon-donecek-erdogan-gidecek_427454.html#ixzz2pfF3AD4g

GENELKURMAY : Necdet Özel hangi Ergenekon tutuklusuna dava açtı ??

Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Yalçın Küçük’ün Odatv’de yayınlanan "Kasap Özel ve Gorbaçov Kemal" başlıklı yazısından dolayı Yalçın Küçük’e dava açtı.

Daha önce de avukatı aracılığıyla Küçük’ün yazısına cevap veren Özel, "içeriğin yayından çıkarılması için yasal yollara başvuracağını" da söylemişti.

Yalçın Küçük ilgili yazısında "Zayıf Özel, “ben gidersem, ararsınız” buyurdular. Acıklıdır, kuvvet komutanları eşleri, telefon eden koyun-eşlerine, “sizin yüzünüzden sokağa çıkamıyoruz” diyorlarmış, demek kasap et derdindedir. Bundan anladığımız, karargaha ya da kışlaya gidebildikleridir. Tebrik ederiz." ifadelerine yer vermişti.

Dava dilekçesinde Özel’in avukatı "müvekkilimizin kişiliğine yönelik olarak hakaret ve iftirada bulunmak suretiyle toplum nezdinde onuru, şerefi, haysiyetine saldırıda bulunulmuştur. haberde ‘zayıf Özel, kasap Özel’ ibaresinin kullanılması dahi başlı başına müvekkilimize hakaret etmeye yöneliktir." ifadelerine yer verildi.

İşte Necdet Özel’in açtığı dava dilekçesi:

Odatv.com

ERGENEKON DAVASI /// ADEM YAVUZ ARSLAN : Her şey ikbal ve iktidar için mi ?

Adem Yavuz ARSLAN

ayavuz

Her ne kadar AK Parti Hükümeti, düne kadar gururla anlattığı/savunduğu Ergenekon ve Balyoz operasyonlarını/yargılamalarını bugün inkâr eder noktaya gelse de söz konusu iki dava Türkiye için bir dönüm noktası oldu.

Çünkü, tarihi darbeler ve cuntalarla dolu ülkemizde ilk kez darbeciler/cuntacılar yargı önüne çıkarıldı.

Düne kadar trafik cezası bile yazılamayan kudretli isimler yaptıkları hukuksuzlukların hesabını verdi.

Vermeye de devam ediyorlar.

Gelinen noktada hükümet ikbal ve iktidar için darbe yargılamalarını bile tartışmaya açıp telafisi mümkün olmayan hatalar yapsa da söz konusu iki davadan sonra asker hukukla tanıştı.

Eskiden ‘Bize her yol mubah‘ diyenler şimdi hukuksuz bir adım atmamak için dikkat ediyor.

Bu Türkiye için büyük kazanımdır. Emeği geçenlere tekrardan teşekkür etmek lazım.

Rüşvet toplumu çökerten bir hastalıktır

Gelelim yolsuzluk operasyonlarına.

Hükümet, ‘yolsuzluk’ kelimesini kullanmamak için ’17 Aralık darbesi’ diyor.

Esası gözden kaçırmak için, Gezi’de olduğu gibi faiz lobisinden İsrail’e kadar çok sayıda teori üretildi. Dolar dolu ayakkabı kutularını, para dolu kasaları, rüşvetleri unutturmak için her şeyi yapıyorlar.

Detaylara boğulmanın bir anlamı yok. Ortada çok ciddi yolsuzluk iddiaları var.

İşin kötü tarafı şu; iktidarın reddettiği suçlamalar kamuoyunda yaygın olarak biliniyor.

İş dünyasında herkes belli alanlarda iş yapmak, ihale almak ya da işini sürdürebilmek için rüşvet vermesi gerektiğini ya da siyasilerin gösterdiği yerlere ‘bağış’ yapması gerektiğini biliyor.

Adeta ‘bağış’sız iş yaptırmak mümkün değil. İşin kötüsü bu durum artık kabullenilmiş hatta kural olarak kabul edilmiş.

Bağış/rüşvet artık sistemin bir parçası haline gelmiş durumda.

O yüzden son yolsuzluk operasyonu, tıpkı Ergenekon/Balyoz operasyonları gibi arınma sürecinin bir parçası olarak görülmeli.

Nasıl ki dokunulmaz sayılan kudretli paşalara, bürokratlara dokunuldu. Burada da siyasilere ve güçlü işadamlarına dokunulabilmeli.

Nasıl ki asker hukuku tanıdı ve hukuksuz bir adım atarsa kendini yargı önünde bulacağını gördü/öğrendi.

Aynı şeyi siyasilerin ve iş dünyasının da görmesi, bilmesi gerekir.

Aksi halde iddia ettiğimiz ‘Yeni Türkiye‘ mümkün değil.

Tabii ‘iktidar cephesinin’ söylediği ‘Yeni Türkiye’den kasıt buysa.

Yolsuzluk operasyonlarını hukuku katlederek engellerseniz, medyayı baskı altına alır, iş dünyasını kamu gücüyle dize getirirseniz ve herkesin tam biat ettiği bir düzeni ‘Yeni Türkiye’ diye satmaya çalışırsanız söylediklerinize ancak kendiniz inanırsınız.

Bu süreçte dikkat çekici bir başlık daha var.

Yolsuzluk operasyonu ile ilgili sıklıkla aldığım/aldığımız bir eleştiri var: "Neden yolsuzluk haberleri yaparak hükümeti yıpratıyormuşuz?"

Buna uzun cevaplar vermek mümkün.

Ancak ben kestirmeden ve kısa bir cevap vereyim:

AK Parti’yi korumak/hükümeti yıpratmamak için demokrasinin, hukukun, ahlakın ve en önemlisi dinin temel kaidelerini görmezden mi geleceğiz?

Sonuç olarak; Türkiye’nin zor günler geçirdiği muhakkak. Gerçek demokratlarla çıkarları için her yöne dönenlerin ayrıştığı günleri yaşıyoruz.

Ama enseyi karartmamak lazım.

Nasıl ki 2001’den itibaren önce mafyatik yapılar temizlendi. Ardından darbeciler, cuntacılar yargı önüne çıkartıldı.

Artık her iki başlıkta da hukuk dışına çıkacak olan kırk kez düşünmek zorunda.

Bu temizlenme, arınma sürecinden siyaset ve iş dünyasının ayrı tutulması düşünülemezdi.

Eğer, AK Parti’nin bu kadar güçlü/muhalefetin bu kadar zayıfı olduğu bir dönemde yolsuzluğa karışan her kimse dokunulabiliyorsa bu Türkiye’nin geleceği için önemlidir.

Artık siyasetçi de işadamı da rüşvete/yolsuzluğa bulaşırken 40 kez düşünecektir.

/// SAYIN BAŞBAKANIM BİZE 2 ACILI Bİ ACISIZ LEHMACUN :))) ///

ERGENEKON DAVASI /// ERGUN BABAHAN : Ergenekon’un savcısı ile avukatının ittifakı !

Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın Başbakanla 2 saat görüşüp uygulanmayan yargı kararlarını gündeme getirmemesi gelmekte olanın habercisiydi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhalefetini yetersiz bulanların göremediği gerçek de buydu; Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşları için Balyoz ve Ergenekon davası sanıklarını aklamak, salıverilmelerini sağlamak, yolsuzluk yapanları cezalandırmaktan daha önde geldi.

AKP, başta 28 Şubat olmak üzere, darbe dönemiyle birebir hesaplaşmayı hiç istememişti zaten. Şimdi yargı içinde çete olmakla suçladığı kişiler, Silahlı Kuvvetler’in darbeci damarıyla mücadele etmiş ve Erdoğan ve arkadaşlarına benzetme yerindeyse ‘‘çekirdeksiz üzüm’’ gibi bir ülke teslim etmişti.

Erdoğan, askeri vesayet engelini aşmak, kendi iktidarını sağlamlaştırmak için her yolu kullandı; Avrupa Birliği’ne tam üyeliğin en ateşli savunucusu kesildi, demokrat kesildi, özgürlük savunucusu kesildi.

Ama Erdoğan özünde Ulusalcı kanadın Milli Görüş kesiminden gelen bir temsilcisiydi.

İttifak yapmaları kolay oldu, çünkü ikisi de özünde Amerikan karşıtı, Avrupa Birliği aleyhtarı, fazla demokratikleşmenin ülkeye zarar vermesinden endişeli siyasi akımlar.

Silahlı Kuvvetler’in tasfiye edilen kanadı, 1971’de olduğu gibi, anti-Amerikan duruşuyla dikkat çekiyordu. Ergenekon ve Balyoz davalarına sahip çıkanlar, ‘‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’’ diye bağırıyordu.

Mustafa Kemal’e özenle Atatürk demeyen Recep Tayyip Erdoğan için Mustafa Kemal’in askerleriyle aynı safta yer almanın bir sakıncası yoktu.

CHP ve Kılıçdaroğlu’nun Avrupa Birliği kaygısı hiçbir zaman olmadı. Avrupa hedefini Türkiye’yi bölme projesinin bir parçası olarak gördüler. CHP, Avrupa sosyal demokrat partileri nezdinde hiçbir zaman saygın bir parti olmadı, olamadı.

Yargıya yapılan müdahaleler, yolsuzluk davalarının üstünün örtülmesi AKP’nin de Avrupa Birliği’nden tamamen kopmasıyla sonuçlanacak bir sürecin başlangıcı olacak.

CHP’de hakimiyeti ele geçirmiş Ulusalcı kanat ile AKP’nin bugün birleştiği nokta, başta Amerika olmak üzere Batı medeniyetinin Türkiye’ye düşman olduğu konusu.

Türkiye yolsuzluk soruşturmasıyla başlayan, yargının yürütmeye tabi kılınma çabalarıyla devam eden bu krizi elbette aşacaktır. Ancak, aşması daha zor olan kısım, Türkiye’yi Batı İttikafı’ndan uzaklaştırıp otoriter devletler safına itecek bu işbirliğinin üstesinden gelmek olacaktır.

Bu tutumun en açık göstergelerinden biri Hrant Dink cinayeti soruşturması ve davasıydı. Hrant Dink, 1915’in Soykırım olduğunu savunan bir Ermeni idi. O yüzden Ergenekon’un avukatı kesilen Kılıçdaroğlu ve CHP onun davasına sahip çıkmadı. Darbecilere gösterilen ilginin binde biri Hrant’a gösterilmedi.

AKP ise Hrant Dink’in öldürülmesini, kendi iktidarına bir tehdit olarak gördüğü ölçüde sahiplendi ama gerçek suçluların yakalanması için hiç çaba harcamadı. Çünkü onlar da Hrant’ın Ermeni Soykırım söyleminden rahatsızdı.

Gelinen nokta, kendi işine geldiği için Ergenekon davası savcılarını kahraman ilan eden, CHP’nin eleştirileri karşısında kendisini ‘‘Ergenekon’un Savcısı’’ ilan eden Erdoğan ile davaya ilk günden muhalefet eden, davanın sanıklarını CHP listesinden milletvekili seçtiren ve kendini ‘‘Ergenekon’un Avukatı’’ ilan eden Kılıçdaroğlu arasında adı konulmamış bir ittifakın oluştuğu gerçeğidir. Darbeciler serbest kalacak, karşılığında yolsuzluk dosyaları örtülecek.

AKP ve CHP, aynı dünya görüşünün seküler ve dindar iki kanadının temsilcisi olarak siyaset sahnesinde yer alıyor. Daha fazla demokrasi, yargının bağımsızlığı, yerel yönetimlerden başlayarak kamuda yolsuzluğun engellenmesi konuları gündemlerinde yok. CHP’nin tek derdi, ‘‘Biraz da direksiyona biz geçelim’’ demenin ötesine geçmiyor.

Türkiye, dış dünyanın ötelemesi olmadan demokratikleşme adımları atamayacağı bir döneme yeniden girmiş oldu. Avrupa Birliği hedefini güden bir siyasi hareket ufukta görünmüyor. Buna Türkiye’nin hızla artmakta olan ekonomik sıkıntıları, dış borcu, coğrafyasında yaşanan kaosu eklediğimizde yakın gelecekte görünümün çok parlak olmadığı gerçeğini kabul etmekten başka çare kalmıyor.

Ergenekon ve Balyoz davaları AKP ve CHP’nin işbirliğiyle ortadan kaldırılacak, faili meçhullerin üstü örtülecek, yapanın yanına kar kalır sistemi devam edecek. Bu rezillik ve pisliğin üzerinde yaşamaya devam eden bir ülke olacağız. Elbette gidebildiği yere kadar.

ERGENEKON DAVASI : Başbuğ’un kitabında soruşturma hakkında çok ilginç bilgiler var

Cezaevinde yazdığı ve bugün piyasaya çıkan kitabında çarpıcı bilgilere yer veren Başbuğ, Ümraniye soruşturmasının, bulunduğu iddia edilen bombalardan 1 yıl önce başladığını anlattı

Ümraniye Davası’nda “Hükümeti devirmeye teşebbüs” iddiasıyla hakkında müebbet hapis cezası verilen eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, Silivri Cezaevi’de yazdığı “Suçlamalara Karşı Gerçekler” adlı kitabı bugün piyasaya çıktı. Başbuğ, kitabında tutuklanmasını ve cezaevi günlerini anlatırken, bugüne kadar kamuoyu tarafından bilinmeyen çarpıcı ayrıntılara da yer verdi. Başbuğ’a göre Ümraniye soruşturması, bugüne kadar bilinenin aksine bombaların bir gecekondunun çatısında bulunduğu iddia edilen 12 Haziran 2007 tarihinden yaklaşık bir yıl önce başlatılmış. Başbuğ, soruşturmanın başlangıç tarihini çok net bir şekilde 12 Temmuz 2006 olarak açıklıyor. Soruşturmanın başlamasına neden olan olay ise aynı tarihte e-posta ile “Piyade Kurmay Yarbay” adıyla gönderilen ihbar mektubu.

Oyun başlıyor

Bilgi, kitabın Başbuğ’un 28 Eylül 2013’te kaleme aldığı “Oyun” başlıklı bölümde aynen şöyle yer alıyor: “Tuncay Güney, Ümraniye Davası’nı şu şekilde tanımladı: ’Bir oyun ve bu oyunda herkes üstüne düşeni yapar.’ Bu oyun nasıl başladı? Birinci perdesi nasıl bitti? Aslında bu sorulara verilecek cevaplar Ergenekon Davası’nın ne olduğunu açıkça ortaya koyacaktır. Tuncay Güney, 1 mart 2001 tarihinde gözaltına alındı. Evi arandı. Evinde bulunanlar arasında ” Ergenekon Lobi “ belgesi de vardı. ” Ergenekon Lobi “ belgesi, 12 Mayıs 2001 tarihinde, Aksiyon dergisinde şu başlıkla yayımlandı: ’Yeniden Yapılanmanın Aktörü Ergenekon.” Aksiyon dergisi bu belgeye nasıl ulaştı? Aradan 5 yıl geçti. 12 Temmuz 2006’da, e-posta ile “Piyade kurmay Yarbay” adıyla gönderilen ihbar mektubu, Ergenekon soruşturmasının başlatılmasına neden oldu. Neden 5 sene beklendi? Piyade Kurmay Yarbay nerede? Ne arandı ne bulundu? Tuncay Güney’in evinde ele geçirilen belge 13 sayfaydı.”

Belgelere gizli bir el ilave yaptı

İlker Başbuğ, kitabında belgelerle ilgili şu bilgilere yer verdi: “Gizli bir el belgelere ilaveler yapmıştı. İlaveten de, TSK’nın Ergenekon Davası’nda hedef alınacağı açık şekilde görülüyordu. Ergenekon Davası işte böyle karmaşık bir şekilde başladı. Gittikçe de içinden çıkılamayacak şekilde karmaşık ve anlaşılamaz hale getirildi. Karanlık olayları aydınlatması, “derin devleti” ortaya çıkarması beklenen Ergenekon Davası, ilgisiz 23 iddianamenin birleştirilmesi, “devlet içinde devlet” tavırlarının sergilenmesi, hukuk cinayetlerinin işlenmesi ile aslında hiç bir zaman karanlık olayları aydınlatma gayesinde olmadığını, gerek yargılama sürecinde gerekse 5 Ağustos 2013 tarihinde açıklanan kararıyla gösterdi.”