Etiket arşivi: Ergenekon

ERGENEKON DAVASI /// ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ : ‘Ergenekon’dan çıkış yok’

Balyoz ve Ergenekon sanıkları tutukluluğu 5 yıla indiren düzenlemeden yararlanamayacak.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “Tutuklamanın başladığı tarih ile mahkûmiyet kararı verilene kadar süre tutukluluktur. Karardan sonra temyizde geçen süre buna dahil değildir, hakkında hüküm bulunanları kapsamamaktadır” dedi.

ADALET Bakanı Bekir Bozdağ, tutukluluk süresini 5 yıla indiren düzenlemeden Balyoz ve Ergenekon sanıklarının yararlanamayacağını söyledi. Bozdağ, “Tutuklamanın başladığı tarih ile mahkumiyet kararı verilene kadar süre tutukluluktur. Karardan sonra temyizde geçen süre buna dahil değildir. Yani hakkında hüküm bulunanları kapsamamaktadır. İlk derece mahkemelerinin karar verdiği süre hesap edilecek. Karar tarihinde karar verilmişse dışında. Beş yılın üzerinde tutuklu bulunan kişi sayısı 130” açıklamasını yaptı. Bozdağ, dün televizyon temsilcileriyle yaptığı toplantıda pakete ilişkin soruları şöyle yanıtladı:

“Özel yetkili mahkemelerde 5 bin 600 dava var. Bunlar ağır ceza mahkemelerine devredilecek. Hakimlerin atamalarını HSYK yapacak. Hangi dosyanın hangi mahkemeye verileceği otomatik olarak UYAP’tan yapılacak. Önümüzdeki hafta komisyondan çıkacak, bir hafta sonra da yasalaşacak. Türkiye’de 133 ağır ceza mahkemesi var. Mahkemeler terörle mücadelenin aracı değil, adaletin tahakkuk ettiği yerlerdir.

HATIRLATMAK GÖREVİM

Başsavcıya ben anayasayı, hukuku anlattım. Soruşturmanın gizliliği insanların haysiyetini, hukukunu korumak içindir. Adalet Bakanı olarak canlı yayında soruşturma izleyip, başsavcıyı arayıp yasaları hatırlatmak benim görevimdir. Soruşturmaya müdahale etmek değildi yaptığım. Kimsenin buna mani olma gücü yetkisi yoktur. Benim söylediğim bu eğer bu suçsa başım gözüm üstüne. Bugüne kadar bir tane Adalet Bakanı gösterin ki cumhuriyet savcısını aramamış olsun.

Başsavcı, benim konuşmamı benim rızam dışında tutanak tutuyor, onu ifşa ediyor, arkasından daha da kötüsü 32 tane klasörü buna ekleyip gönderiyor. Bana da gönderdi, iade ettim. Sonra aynısını Meclis’e gönderiyor. Savcıya kimse sormuyor, siz bu 32 klasörü Adalet Bakanıyla ilgili olmadığı halde fezlekelerin arkasına niye koyuyorsunuz? Benim hukuk içinde yaptığım bir iştir, hukuk dışında bir iş yapmadım. Kılıçdaroğlu, Bülent Tezcan tutanakları aldı okudu, kim verdi tutanakları bunlara? Kılıçdaroğlu, ‘fezlekeler elimizde satır satır okuduk’ diyor. Hukuk devletiyiz biz, fezlekeler nasıl ana muhalefet partisinin elinde olur? Evrakları kim getirip de dosyanın içerisinden veriyor. Bunlar zaman içinde ortaya çıkacaktır.

ONU DA İADE ETTİM

Adana’dan da benim hakkımda fezleke geldi. Onu da iade ettim. Onu da aramıştım. Bir ihbar gelebilir, TIR’ın olduğu yere gittiniz, o zamana kadar MİT’le ilgili olduğunu bilmiyorsunuz diyelim. MİT ile ilgili olduğunu öğrenince yapacağınız iş belli. Tutanak tutulur, savcı devam etmek istiyorsa soruşturma için izin ister. Açık kuralı birileri çiğnerse başsavcının denetim ve gözetim yetkisi var. Kesinlikle Adana’da savcı, hukuku ayaklarının altına alıp çiğnemiştir. MİT, bir yerden bir yere TIR götüremeyen aciz duruma düşürüldü.”

ERGENEKON DAVASI /// Ergenekon ve Balyoz sanıklarına şok !

TBMM’ye sunulan 22 maddelik kanun teklifinde, tutukluluk üst sınırının 10 yıldan 5 yıla indirilmesini öngören maddeden Balyoz ve Ergenekon sanıkları yararlanamayacak.

Özel yetkili mahkemeler kaldırılacak, ellerindeki dosyalara ağır ceza mahkemeleri bakacak.

Kanun teklifi 22 maddeden oluşuyor.

22 maddelik Demokratikleşme Paketi’nin önemli başlıkları şunlar;

*Özel Yetkili Mahkemeler tamamen kaldırılıyor

*Özel Yetkili Mahkemelerin baktığı dosyalara Ağır Ceza Mahkemeleri bakacak

*Mevcut dinleme kararları gözden geçirilecek

*Dinleme kararını Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti verecek

*Dinleme kararı için mahkeme heyetinin oy birliği şartı gerekiyor.

*Dinlemelerde suç dışı belge ve tapeler yok edilecek

*Tutuklama süresi 10 yıldan 5 yıla indirilecek (Ceza davalarında bu süre bir yıl daha uzatılabilecek. Üst sınırın 5 yıla indirilmesinden 130 sanık yararlanacak)

* Gözaltı kararı için kuvvetli şüphe gerekecek

*Mal varlığına el koymak için BBDK, SPK ve MASAK raporu şartı gerekiyor

FETULLAH GÜLEN DOSYASI /// Abdurrahim Dilipak : Ergenekon’dan daha büyük paralel yapı davası geliyor !

Bülent Arınç da, kendine sunulan belgeleri gördükten sonra yorumları değişti. Zaten yakında bu belgeler mahkemeye sunulduğunda, Ergenekon davasından daha büyük bir dava ile karşı karşıya kalacağız gibi. Herhalde bu kez paralel yapının bir numarası olarak, bu kez Çetin Doğan’ın koltuğunda "Hocaefendi"yi oturtacaklar.

"Kehanet değil!

Bunlar aslında kasım aralık gibi bu işi bitirmeye karar vermişler.. O zamanki planları Genç Parti üzerinden AK Parti’ye bir alternatif oluşturmak.. 50 kadar yandaş, 40 kadar dosya ve kaset şantajı ile 75 milletvekilini AK Parti’den kopartıp kendi partilerini kurup seçimleri erteleyeceklermiş..

Kendi oylarının %8 gibi olduğunu düşünüyorlar. %20-25 de ANAP’a oy veren liberal, sağ ve ılımlı sol, yani 4 eğilim’in oylarını alıp, %30-35 ile iktidar olmayı hesaplıyorlar..

Bu plan tutsaydı, Erdoğan, Davutoğlu, Hakan Fidan, Bülent Yıldırım içeride olacaktı bugün!

İddialarından vazgeçmiş değiller.. Ama deşifre oldular.. Abdullah Gül şimdi bunlara karşı daha mesafeli. Bülent Arınç da, kendine sunulan belgeleri gördükten sonra yorumları değişti. Zaten yakında bu belgeler mahkemeye sunulduğunda, Ergenekon davasından daha büyük bir dava ile karşı karşıya kalacağız gibi. Herhalde bu kez paralel yapının bir numarası olarak, bu kez Çetin Doğan’ın koltuğunda “Hocaefendi”yi oturtacaklar. O zaman malum Ananasçı işadamları hakkında, 28 Şubat’tan dava açılmadı ama, paralel devlet yapılanmasında yardım ve yataklık suçlaması ile bu beyefendiler hakkında dava açılır mı bilmiyorum..

ABD, İngiltere de gelişmelerden kaygılı. Evdeki hesap çarşıya uymadı çünki..

Şimdi sıkı durun, ayın ortalarına doğru, istifalar, operasyonlar, kasetler, dosyalar havada uçuşacak.. Ve tabii terör.. Bombalar patlayacak, AK Parti’den, Cemaatten, Alevi ve Kürt kesimden birtakım kişilere saldırılar olabilir..

Tabii bütün bunlar birilerinin hesabı. Son dakika ne olur bilmem. Ama ekonomiyi ve siyaseti krize sokacak, toplumu umutsuzluğa sevk edecek her yolu deneyecekler..

Maksat seçimleri zamanında yaptırmamak!

Bu planda iki ülke her şeyi ile ortada. İsrail ve Suriye!

Bu süreçte, özellikle 15 Şubat’tan itibaren Adana – Hatay hattına dikkat!

Askeriye ve MİT’teki birtakım talimatlar, paralel yapı tarafından izleniyor ve düzmece ihbar mektupları ile savcılık üzerinden paralel yapıya bağlı polisler tarafından MİT’e operasyon yapıyorlar mesela..

Bu polis şeflerine, daha güçlü bir şekilde geleceğiz, hak kaybına uğramayacaksınız, terfi ettirileceksiniz.. Bu yolun dönüşü yok gibi yüksek perdeden mesajlar veriliyor..

Her şey Peygamberin kontrolü altında zaten. Mesajlar yukarıdan geliyor..

Devlet, Kanada’dan ABD’deki karargahla yapılan konuşmaları bile dinleyebiliyor, ama tek dinleyemedikleri Hz. Peygamberle Gülen arasında ne konuştukları, hangi bilgilerin verildiği, hangi talimatların alındığı! Herhalde Peygamberimiz sadece Gülen’den bilgi almıyordur, başka şeyhler de var. Kendisi doğrudan da bilgi alıyordur herhalde. Bu tür şeyler fıkıh kitaplarında yazmadığı için bilmiyoruz. Ama dolaylı bilgi sahibi olunan bir konu, Peygamberimizin cemaat mensuplarının iki katı twitter atmaları talimatı, ki bu da hocaefendi tarafından destekleniyor.. Meleklerin de devreye girip twitter atıp atmadıklarını da bilmiyoruz..

Bunlar darbeyi kafaya koymuşlar. Gözlerini karartmışlar. Bu yolda ellerinden gelen ne varsa yapmaya hazırlar ama, deşifre olduktan sonra arkalarındaki güçler paniklediler. Kendi tabanlarında da ciddi bir çözülme yaşanıyor..

Dün operasyon yapan polisler, bu işler yoluna girdikten sonra terfi etmeyi bekliyorlardı. Savcılar Adalet Bakanlığı’nda üst görevlere gelme hayali kuruyorlardı.. Zaten görevden alınsalar bile yargı yoluyla geri döneceklerdi. Mübaşirden, gardiyana hepsi örgütlenmiş ve eğitilmişti.. Manevi bir destek de vardı. Uluslararası bir destek de sözkonusu idi.. “Başarısızlık” diye bir şey, ihtimal olarak bile yoktu..

Ama sonuç ortada.. Bu işler buraya kadar! Şimdi bu okullardan mezun olan çocuklarına kariyer ve gelecek endişesine düşmeye başladılar.. Şimdi işin bir başka trajik yanı çıktı ortaya. Başarılı çocuklara şartlı kredi verdikleri onları kendilerine itaate mecbur bıraktıkları, kariyer planlamasında sınavlarda, soruların cevap anahtarlarının kendilerine iletildiği ve personel alımlarında kayrıldıkları, bazı öğrencilerin devam etmedikleri derslerden bile en yüksek puanlarla ödüllendirildikleri anlaşılıyor..

28 Şubat suçüstü edilememişti. 17 Aralık darbe girişiminde paralel yapı suçüstü oldu!

Şimdi ileri gidecek mecalleri kalmadı. Geri de gidemiyorlar.. Bir post modern darbe girişimi daha oldu ve bu kez başlarken bitti.

Taban ciddi anlamda bir teolojik travma yaşıyor.. Esatirin keşfi içi boş bir kehanete dönüştü.. Uydurulan din algısının ise ustalıkla hazırlanmış bir tuzaktan başka bir şey olmadığı görüldü.. Kariyer ve servet uğruna camiaya yaklaşanlar ise şimdi yakalarını nasıl kurtaracaklarının derdindeler..

Geçmiş günlerin yaşanmış, kutsanmış hatıraları bir anda aldatılmışlık duygusu ile yer değiştirmeye başladı. Gelecek hayalleri yıkıldı.. Bu insanların inançları ile oynanmıştı çünki.. Bugün ise iktidar hesapları yaparken, kahramanlık hikayeleri anlatılırken, ihanetle suçlanmaya başladılar ve gelecek endişesine, sahip oldukları maddi ve manevi imkanların bir anda kaybedilmesi korkusuna kapıldılar..

Rüya bitti, Cenneti hayal ederken bir kâbusa uyandılar.. Mehdi, Mesih, Deccaliyet derken, şimdi o örümcek ağına benzeyen kozmik planlar ve iç içe geçmiş uluslararası örgütsel yapı ne oldu! Sahi Sünni dünyanın yeni rol modeli şimdi kim olacak. Temas kurdukları başka “cemaat” yapıları var da, kim bundan sonra bu işe cür’et edebilir ki!

Haydi, şimdi Amerika, Vatikan, İsrail kurtarsın bakalım kendilerini..

Ha! Sahi, Hacı Boydak’tan özür bekliyorum ya da dün söylediklerini bugün de tekrarlayabilir mi? Yoksa onunda mı ses kaydı var! Ya da korktuğu başka bir şey mi?

Selâm ve dua ile..

ABDURRAHMAN DİLİPAK/YENİ AKİT

ERGENEKON DAVASI /// Yusuf BEYAZ : Ergenekon ve Türk sineması klasiği

Türk Sinemasının klasik mükerrer senaryosu başlarken sonucun tahmin edilmesidir.

Fakir oğlan zengin kız veya zengin oğlan fakir kızın aşkının mutlu sonu…

Ergenekon olayı son gündem içinde sulanmaya başladı… Tam son denilecek zaman Cüneyt Arkın uzaktan görünür..Yayına hedefe altığı adam sayısı kadar ok yerleştirir, yayı gerer ve çeker kaç adam varsa her birine ayrı ayrı saplanır… Hikayenin yönü değişir…Orta okul yıllarında çok sinemaya giderdim… Hacı Murat filmini kaç defa seyrettiğimi hatırlamıyorum…

Gelelim Ergenekon efsanesine

Bu olay kurgu değil belgeseldir… Halaskaran-ı zabitan (kurtarıcı zabitler) meselesi ve tekerrür eden militer müdahele Ergenekon kurgulayıcılarının gerçek hikaye olduğundan toplumun en az üçte ikisi emindir.

Fakat son sürpriz operasyonlardan sonra insanların zihninde soru işaretleri zuhur etti…”Acaba, uydurma senaryolar, kayıt, montaj vb… gibi malzemelerle mi bu Ergenekon davasında koca koca paşalar mahkum oldu?”

Hikayenin yazılmayan arka planında muhtemel etkenler konusunda şöyle bir rivayet vardır… Hadiselerin akışından karine çıkarmak mümkündür.

Bilindiği üzere 1 Mart 2003 tezkeresi var ya… Olayın o karara dayanan yönü vardır.

Bugünkü hükümet yeni kurulmuştu. Henüz devlete ve bürokrasiye hakim değildi. ABD Irak a girecek, askeri levazımatı da İskenderun Limanından Kuzey Irak’a taşıyacaktı. Bunu için meclisten karar çıkması gerekiyordu. ABD kararın kesin çıkacağını var sayarak limana malzemeler getirmiş taşıyıcı firmaları bile belirlemişti. Taşıyacak olan firmayı ve sahibini de yakından tanıdığım için bunları net yazabiliyorum.

Fakat tezkere meclisten geçmedi. Hükümet zahiren ister gibi teklifi meclise getirdi ama bağlayıcı karar almadı. Vekilleri serbest bıraktı… Genelkurmay fatura hükûmete çıksın diye meseleye mesafeli nötr durdu…Amerika bu işe çok bozuldu… Bu hiç hesapta yoktu bu sonuçla ABD hem hükümete hem askerlere çok kızdı… Wolvofitz mi neydi, neconlardan bir herif geldi Türkiye’de bu konuya dair çok ağır konuşmuştu.

Aslında tezkerenin çıkmayışı Türkiye’nin İslâm dünyası üzerinde prestijini çok yükseltmiştir. “One minute” olayı da üzerine sos olmuştur.

Bu olayın ardından askerler de kendi aralarında darbe çeşitleri, eldiven, sarıkız vs.. planları yapıyorlardı…

Amerika bu darbe teşebbüsleri hazırlıklarında askerlerin arkasında durmadı… Yani vize vermedi…

12 Eylül 1980’de “Our boys done” (Bizim çocuklar başardı) demişlerdi.

Darbe günlüklerini yayınlayan Nokta dergisi kökten kapatıldı, Alper Görmüş açığa çıkmıştır.…Askerlerin kudretli olduğu bir zaman yani…

27 Nisan 2007 bildirisi ve hükümetin “Genelkurmayın açıklamasını tanımıyoruz” demesi siyasi tarihimizin akışını ilk defa değiştirdi. Ezberleri bozdu..

Sonra Ümraniye’de bir gecekonduda el bombalarının bulunmasıyla başlayan “Ergenekon davası” yolculuğu… Bazı basın organları bu konuda oldukça heyecanlı yayınlar deliller dosyalarla olayı sos yaparak toplumsal algı yapılanmasında etkili oldu…

ABD niye askerlerin arkasında durmadı?… 1 Mart 2003 tezkeresinin dolaylı intikamıdır… Bu arada Kuzey Irak’ta bizim askerlerin kafasına geçirilen çuval meselesinin de tezkere ile alakası vardır…

Ergenekon davası sonuçlandı… Beyinlere ulaşılamadı… Tetikçiler –sözde- Atatürkçüler içerde, senaryo yazarları ve teknik yönetmen masasındakiler dışarıda ve meçhul…

Bu arada Ergenekon davasına destek veren camia da iktidar nezdinde çok yüksek itibar kazandı… Kadrolaşmada açık çek aldılar… Hak ettikleri düşünüldü elbet. Memleketi darbe belasından kurtarılmasında ciddi himmetleri olmuştu… Referandum ve seçimlerdeki heyecanlı taraftarlık karşılıksız kalmamalıydı… Siyasi ve ticari kazanımlar küresel boyut kazandı… Artık kurşun geçirmez, bıçaklarının iki tarafında keser bir yapı ortaya çıktı… Bürokraside siyasi iktidarın en güçlü bakanların bile referansı işe yaramıyordu…

Ergenekonun sponsorları sayılan büyük sermaye bu arada camia ile işbirliklerini geliştirdi… Dış ve iç konjonktür tam da; Voltran adlı çizgi filmdeki gibi “Gölgelerin gücü adına güç bende artık!” demenin zamanı gelmişti.

MİT Müsteşarının emniyete daveti meselesinde ipler koptu… Atama yapılmadan perde arkasında başlayıp devam eden çekişme dershaneler meselesiyle su yüzüne çıktı… Perde yırtıldı kılıçlar çekildi…

Bir altın vuruşla hükümete asıl hedef olan baş aktörüne haddini bildirmenin tam zamanıydı!

İşte 17 Aralık altın vuruşun ardından gelecek artçı vuruşlarla öldürücü darbenin çok boyutlu planlandığı bir vakadır…

Yumuşak karın yolsuzluk ve rüşvet… Bu rezaleti kimse savunamazdı… Bu çamurdan kimse kurtulamazdı…

Hesap edilemeyen bir husus şudur ki;

Operasyonda rol alan camia, dine hizmet için yapılanmış bir camianın açık çek aldığı sınırsız güvene mazhar olmuş bir kesimi veya kişiyi sebep her ne olursa olsun sırtından hançerlemesidir. İşi operasyon olmayan manevi hizmet eksenli bir algının hakim olduğu bir toplumda, yapılan operasyona konu yüzde yüz rüşvet dahi olsa gerekçesini izah etmek mümkün değildir.

Evet yılların çilelerinin neticesi küresel çapta bir hizmet hangi saiklerin etkisiyle olduğu bilinmeyen bir yanlışlıkla kendi elini kolunu yaralamış, bindiği dalı kesmiştir, ayaklarına kurşun sıkmıştır… Toplumda var olan hüsnü zanlar sui zanlara çevirmeyi nasıl başardılar hayret…

İsrail politikalarıyla örtüşen irade beyanının Türkiye toplumunda nasıl bir karşılık bulacağı düşünülemedi mi? Çok kötü ters köşeye yatırıldılar…

Gelişen hadiselerin seyrinde selden kütük kapmak kabilinden bu havadan istifade etmek isteyen kişi ve kurumlar zil takıp oynamaktadırlar…

Samimi inanan bütün hizmet grupları bu manzaradan çok ciddi derecede rahatsızdırlar…

Siyasetin karşısında siyasi yapı ve siyasi araçlarla mücadele edilir… Cemaatin sahip olduğu imkan ve araçlar siyasi amaç için kullanılırsa elinde ters tepen silah gibi tesir eder…

Öyle de olmuştur… Kayıt dışı siyasetle kayıt içi meşru siyasetin başa çıkması mümkün değildir…

Hadiselerin bir de kader yönüyle bakmak lazım… Hangi fiiller bu musibetlerle maruz kalınmasına kader fetva verdi diye düşünmek zamanıdır…

NT mağazalarında sadeleştirilmiş risaleleri inadına kule gibi kapı girişine yığmanın ne anlama geldiği bir gün anlaşılacak ama iş işten geçmiş olacak…

Netice itibarıyla bunlar normalleşme sürecinin tabiatından gelen ve yaşanması gerekenler olabilir…

İnşallah yarınlarda iyi şeyler olacak ümit ediyoruz…

/// ERGENEKON VE SİLİVRİ TRAJEDİSİ ANCAK BUKADAR GÜZEL ANLATILABİLİR /// KÖR GÖZLERE İTHAFEN / //

ERGENEKON DAVASI /// HÜSEYİN KOCABIYIK : Ergenekon ve Balyoz lobisi

AK Parti Milletvekili Yalçın Akdoğan yazdığı bir köşe yazısında Cemaati kastederek "Milli orduya kumpas kurdular" diye yazdıktan sonra, Ergenekon ve Balyoz lobisi tam gaz harekete geçti.

Elbette bunun nedenlerinden birisi Yalçın Akdoğan üstadımızın öyle sıradan bir milletvekili ve sıradan bir karar alıcı olmamasıdır.

Yalçın Akdoğan hem gelişmiş devlet ve hukuk bilincine sahip bir siyaset adamıdır hem de insan olarak vicdan melekesi çalışan birisidir.

Söylediği sözü eleştirecek değilim, belki haklıdır belki değildir, ancak bu açıklamayı zamansız bulduğumu belirtmeliyim.

Bir kere Yalçın Akdoğan’ın söylediği bu söz belli ki yeni bir tespit değil; o zaman bu kadar pis bir kumpas ve böylesine bir adaletsizlik var idiyse niye bu meseleyi daha önce dile getirmedi?

Bu soru Yalçın Bey’e hayatının her karesinde sorulacaktır, buna hazır olmalı.

***

Meselenin bir başka boyutu şu: Konu hem Ergenekon lobisi hem de 17 Aralık darbecileriyle mücadele eden hükümet çevrelerinde öyle ele alınıyor ki, sanki bu ülkede hiç Ergenekon yoktu, Balyoz diye bir darbe girişimi hiç olmadı da Cemaat bu zavallı insanları karalamak, hapse tıktırmak için suç delili üretti.

Yapmayın beyler, ne kendinizi, ne de bizi bu kadar saf yerine koyun. Biz o dosyaları gördük, o dosyalarda çok şey var ve her şeyden önce darbe hazırlıkları var.

Zaten Yalçın Bey tartışmalar başka bir mecraya kayınca ve konu lobi tarafından istismar edilince o meşhur açıklamasını tavzih etme lüzumu duymuştu.

***

Sonuç olarak:

17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinin yarattığı yargı sendromundan hareketle Ergenekon ve Balyoz darbecilerini aklama çabalarını son derece rahatsız edici buluyor ve buna başta istemeden de olsa Yalçın Akdoğan ve hükümetin neden olduğunu düşünüyorum.

Gerçek ters yüz edilemez; Ergenekon ve Balyoz dosyalarında sağlam suç kanıtları olan davalardır.

Oradaki yanlış, ki Yalçın Akdoğan muhtemelen onu kastetmiş olabilir, bu yargılamalar esnasında yapılan usul hatalarıdır.

Evet, Anayasa Mahkemesi’nin de tespit ettiği gibi bu davalarda çok hatalar yapılmıştır.

Yargılamayı yapan yapan hakim ve savcıların paralel yapıyla ilgileri önemli bir konudur.

Verilen cezalar yüksektir.

Lehte deliller yeterince değerlendirilmemiştir.

Muhtemel ki kurunun yanında yaş da yanmıştır.

Zaten bu sebeple de davaların yeniden ele alınması, yeniden bir yargılama yapılması; örneğin İlker Başbuğ’un derhal özgürlüğüne kavuşması gereklidir.

Ama söz konusu lobinin yürüttüğü bu davaların bütünüyle uydurma olduğu kampanyası hepimizin yaşadığı tarihle alay etmek anlamına geliyor.

O nedenle iki şeyi bir birinden ayıralım.

ERGENEKON DAVASI /// Hatip Dicle : Ergenekon’da ABD’ye hayır diyenler tasfiye edildi

KCK tutuklusu eski DEP Milletvekili Hatip Dicle, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının ordunun ulusalcı kesimine yapıldığını söyledi.

2009 yılında tutuklanan ve halen Diyarbakır Cezaevi’nde yatan Hatip Dicle, ulusalcıları anlatırken PKK ve BDP’nin resmi söylemlerinin dışına çıktı. Dicle, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’e konuştu.

“Ergenekon ve Balyoz davalarında kimler tutuklandı? Çetin Paşa, İlker Paşa… Ordunun ulusalcı güçleri tasfiye edildi ama 1990 ile 1999 arasında Kürtleri yakıp yıkan, faili meçhulleri yapanlar ortada yok. İçerideki generallerin hiçbiri yakıp yıkmadı. Çıksınlar tabii ki”

Dicle, 17 Aralık sonrası PKK çevrelerindeki tartışmaları da değerlendirdi.

“17 Aralık sonrası PKK’daki hava şu: Erdoğan gidecek ve savaş başlayacak ama son günlerde Cemil Bayık ve Selahattin Demirtaş "Erdoğan olsa da olmasa da çözüm süreci devam eder" diyorlar. Biz bu sözleri çok önemsedik. Acaba birileri "Bu devlet politikasıdır, değişmez" mesajı mı götürdü PKK’ya? Devletin bir kanadı olabilir. Belki de ulusalcı kanadı. "Erdoğan gittiği anda savaş başlar" diye düşünenlere bir yanıt olarak mesaj mı götürüldü? Yani "Böyle düşünmeyin" denmiş olabilir. Özal öncesinde ve 1996-97’de de bu tür ulusalcı güçler PKK ile temastaydı. Ulusalcı güç dediklerimiz, 1 Mart tezkeresinde ABD ve Batı’ya rağmen "hayır" diyenler. Devletin hep böyle bir kanadı olmuştur”

KCK tutuklusu eski DEP Milletvekili Hatip Dicle,cemaate güvenmediklerini belirtti.

ulusalkanal.com.tr

ERGENEKON DAVASI /// NAZLI ILICAK : ERGENEKON’UN İPİNE NEDEN TUTUNUYORLAR ??

Nazlı Ilıcak Bugün gazetesindeki ilk yazısını yazdı.

Hükümetin ve yandaş medyanın Ergenekon ipine tutunma nedenini açıklayan Nazlı Ilıcak en çok delil sahteciğinin üzerinde durulduğunu söyledi. Ilıcak ‘ Yoksa "Yolsuzluk iddiaları da sahte belgelere dayanıyor" diyebilmenin yolunu mu açıyorlar?’ dedi.

Nazlı Ilıcak’ın bugünkü yazısı:

Star Gazetesi’nde bir manşet… Cumhurbaşkanı, İtalya’ya giderken söyledikleri bakın nasıl aktarılıyor: "Paralel yapı var… Müdahale doğru…"

Oysa durum farklı. Abdullah Gül, bir soru üzerine herkesin söylediğini tekrarlıyor. Demek istiyor ki, devlet hiyerarşisine uymayan, amiri yerine başka merkezlerden talimat alanlar varsa, bu kabul edilemez. "Bürokraside hukuk dışı dayanışma olmaz" cümlesinin anlamı bu.

Peki başka ne diyor Gül: "Bir hukuk devletinde herkesin sadakati önce Anayasa ve kanunlara olur. Bunun dışında başka şekilde bir dayanışma olursa HUKUK ÇERÇEVESİ İÇİNDE müsaade edilmez."

Ve ilâve ediyor: "Bu müdahale gerçekleşirken, yanlış yapılmış, hukuk dışına çıkılmışsa, yine mekanizmalar var."

Ama Türkiye’de olanlara bakınız! Her şey Abdullah Gül’ün çizdiği "hukuk devleti" çerçevesinde mi gerçekleşiyor? 5 bine yakın polis, haklarında bir soruşturma açılıp, bir kusur isnad edilmeden oraya buraya sürüldü… Soruşturma dosyaları savcıların elinden alındı… İzmir’de Adalet Bakanı’ndan müsteşarına, hatta Emniyet Müdürü ve Vali’ye kadar herkes, İmbad operasyonunun savsaklanması için seferber oldu. Bu baskıları yapanlar yerine, direnen savcılar ve polisler yerlerinden edildi.

Evet… Abdullah Gül’ün dediği gibi, hukuk sistemimizde bu hatalı uygulamalara karşı da mekanizmalar mevcut: İdare Mahkemesi’ne gidebilirsiniz. Lâkin, yanlış uygulamaların telâfisi uzun sürebilir ve bu zaman zarfında yolsuzlukların üzerini örtme çabaları bir hayli mesafe alır.

Acaba amaç, 30 Mart mahalli seçimlerine kadar halkın gerçeklerden haberdar olmasını engellemek mi?

(………………..)

Ergenekon’un ipi

Özel Yetkili Mahkemeleri ya da Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesiyle kurulan Bölge Ağır Ceza Mahkemeleri’ni kaldırma teşebbüsü, demokratik bir hamle mi? Hükümete yakın gazetecilerin, bir zamanlar Balyoz ve Ergenekoncular’ın ileri sürdükleri iddialara tutunarak, "delil sahteciliği" üzerinde durmaları samimi mi? Yoksa "Yolsuzluk iddiaları da sahte belgelere dayanıyor" diyebilmenin yolunu mu açıyorlar?

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş konuyu çözmüş. Diyor ki: "Derin devlet olayı, Ergenekon gerçektir. Bunların hepsi kumpastı, hataydı demek saçmalıktan başka bir şey değil. AKP çok ilkesiz davranıyor. Ergenekon’un ipine sarılmaya çalışıyor. Neredeyse cezaevindeki Ergenekoncular’dan özür dileyecek."

Adli kolluk

Adli Kolluk Yönetmeliği’ni değiştiren hükümet, idari yargı engeline takılmıştı. Hem Danıştay 10. Dairesi hem de Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, "Kolluk amirinin, adli olayları, mülki idare amirine derhal bildirme" ve "Cumhuriyet Savcısı’nın soruşturmaları Cumhuriyet Başsavcısı’na bildirme" zorunluluğunu hukuka aykırı bulmuştu. Şimdi AK Parti bir kanun hazırlıyor. Adli kolluk amirlerinin, görevlendirilen bir vali yardımcısıyla koordineli çalışması öngörülüyor. Savcıyla birlikte ve gizlilik içinde hareket etmesi gereken adli kolluk, Anayasa’ya aykırı bir biçimde, Emniyet Müdürü’ne ve Vali’ye bağlanmak isteniyor.

Bu durumda, ÖYM’lerin ve Bölge Ağır Ceza Mahkemeleri’nin kaldırılması girişimini, demokratik bir adım olarak görebilir miyiz?

NAZLI ILICAK’IN YAZISININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

BAĞIMSIZ DEMOKRASİ PARTİSİ /// Selahattin Demirtaş : AKP Ergenekon’dan özür dileyecek hale geldi

BDP lideri Selahattin Demirtaş, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarına ‘kumpas’ demenin saçmalık olduğunu söyledi.

TBMM’de bir grup gazeteciyle yaptığı sohbette gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan BDP lideri Selahattin Demirtaş, bu davalarla üzerine gidilen derin devletin hayali değil gerçek bir olgu olduğunu hatırlattı. Hükümetin neredeyse Ergenekonculardan özür dileyecek duruma geldiğini belirten Demirtaş, “Tutup ‘bunların hepsi kumpastı’ demek saçmalıktan başka bir şey değil. Arada yanlış tutuklanmış, kasten tutuklanmış kişiler olabilir. Ama ‘bunlar kumpastı’ demek ilkesizliktir. AKP şu anda Ergenekon’un ipine sarılmaya çalışıyor. Siyasi bir hesap görme işine dönüştürdüler. Dönüp dolaşıp aynı yere geldiler. Kendisine kumpas kurulduğunu düşünen varsa ellerindeki bilgi ve belgeyi ortaya koyması gerekir. ‘Kumpas’ iddiasında olanlar çözüm sürecine karşı. Bunları aklarlarsa, ‘ortada çözüm süreci adına iyi niyet var’ diyemeyiz.” ifadelerini kullandı.

Paris cinayetiyle ilgili o belge Mit’in işi

Selahattin Demirtaş, Paris’te PKK’lılara yönelik suikast ve olayın MİT’le ilişkili olduğu iddiasını gündeme getiren belgeyi de değerlendirdi. Demirtaş, “O belge MİT’te hazırlanmıştır. Hologramlı filan. MİT yetkilileri dışında, MİT’le teması olmayan hiç kimse hazırlayamaz. Ama içeriği doğru mudur; bu konuda biz kendi cephemizde kararlaştırmış değiliz. Ama failler konusunda hükümetin çok net bir duruş içinde olması gerekiyor.” şeklinde konuştu. Tutuklu KCK’lıların durumunu anlatırken, bu operasyonları Cemaat’e mal etmediklerini, bunun hükümet politikası olduğunu kaydetti. Demirtaş, “Bu AKP’nin resmi politikasıydı. Başbakan elindeki tüm imkanlarla bu operasyona destek verdi. Biz ‘KCK operasyonlarını Cemaat yaptı’ demiyoruz. Bunu AKP yaptı. Geçmişte bunun siyasi sorumlusu AKP’ydi, şimdi bunu Cemaat’e atmanın bir anlamı yok.” ifadelerini kullandı.

PARALEL DEVLET DOSYASI /// Akşam Gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan : Gülen grubu, Ergenekon ve TÜSİAD itt ifakı !

Akşam Gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan, 17 Aralık operasyonuyla başlayan süreçte liberallerin, ulusalcıların, TÜSİAD’ın ve Gülen grubunun ittifak içinde olduğunu söyledi.

İşte Ocaktan’ın yazısı:

Seçime ayarlı 17 Aralık operasyonu, her şeye rağmen tavrını milli iradeden yana koyanlarla devlet içinde cunta yapılanmalarına arka çıkan, bir şekilde şantaj ve kaset çetelerine bulaşmış olanların saflarını kesin bir şekilde netleştirdi.

Operasyon esas itibarıyla Tayyip Erdoğan’dan kurtulma hedefiyle yola çıktığı için, ipten kazıktan kurtulmuş "ikibuçuk liberal tayfa" da, Ergenekon artığı ulusalcılar da, iş dünyasının şişman kedileri de, cemaatin tepesindeki isimler de bir anda paralel cuntanın arkasında kuyruğa giriverdiler.

Düne kadar otoriterleşmeden, vesayet rejiminden şikâyet edenler ne hikmetse, bugün devlet içinde gizli bir güçten emir alan paralel cuntanın oluşturduğu korku imparatorluğunu görmezden geliyorlar.

Geçmişte günlerce "Özel yetkili" savcıların aleyhinde yazı yazan buçuk liberaller, şimdi toplumu ve siyaseti esir almaya çalışan yargı içindeki paralel yapının faziletlerini anlata anlata bitiremiyorlar. Öyle ki, Balyoz ve Şike davalarında olup bitenleri "Otonom yapının sorumluluğunda olan şüpheli deliller" olarak tanımlayanlar, şimdi kendilerini bile inkâr etme pahasına, sırf Tayyip Erdoğan düşmanlığı yapmak için paralel cunta yalayıcılığı yapmakta bir beis görmüyorlar.

Zaman zaman insanın içinden "İyi ki 17 Aralık darbe girişimini yaşamışız" diyesi geliyor. Zira o günden itibaren bütün demokrat görünümlü ikibuçuk liberallerin, hizmete irtibatlı darbelerin faziletine inananların ve kendi ülkesinin kaybetmesini isteyebilecek kadar kıblesini şaşırmış işadamlarının maskelerinin sonuna kadar açıldığını net bir şekilde görmüş olduk.

Doğrusu çok da iyi oldu. Meşru olmayan bir güçten emir alan devlet içindeki paralel çete siyasi partileri, liderleri, işadamlarını, medya yöneticilerini, yazarları, bürokratları takip ediyor, haklarında şantaj dosyaları hazırlıyor. Ve yine 17 Aralık’ta öğreniyoruz ki milletin vergileriyle maaşlarını alan bazı polis şefleri ülkenin seçilmiş başbakanını evinden alarak kelepçe takmayı planlıyorlarmış.

Demokrasiyi yok etmek üzere yola çıkan bu karanlık yapıya bir kez olsun "otoriter" diyemeyen ikibuçuk liberaller ve patronlar kulübü TÜSİAD, bu korku imparatorluğuna karşı adım atan siyasi iktidarı "otoriter" ve tehlikeli bulmaktan çekinmiyor.

Daha da vahim olanı, AK Parti iktidarı döneminde servetlerine servet katan başta TÜSİAD olmak üzere bu hastalıklı zihniyet, paralel cuntayla birlikte bütün dünyada Türkiye’yi karalamak için kampanya düzenleyebiliyor.

Doğrusu hiç şaşırmadık, kuruluşundan bu yana bir kez olsun millet iradesinin yanında olmamış ve bütün darbe dönemlerinde cuntacılara selam durmuş olan TÜSİAD, şimdi de tıynetine uygun olarak demokrasi suikastçılarıyla birlikte yine ‘yıkım ittifakı‘nda başrol oynuyor.

Düşünebiliyor musunuz, TÜSİAD Başkanı, "Böyle bir ülkeye küresel sermaye gelmez" diyerek paralel çeteye yalakalık yapıyor. Bu nasıl bir şuursuzluk halidir ki, ülkedeki istikrar sayesinde güç ve sermaye biriktiren patronlar kulübü kendi ülkesinin kaybetmesine oynayabilecek kadar tehlikeli bir akıl tutulması yaşayabiliyor…

Kimse kusura bakmasın, siyasi iradeyi yok etmek üzere yola çıkan devlet içindeki derin paralel yapıyı koruyup kollayan TÜSİAD, cemaat, liberal azınlık ve siyasetin yolunu şaşıran CHP suçüstü yakalanmıştır. Millet bu zihniyetin Avrupa’da Türkiye aleyhine çalıştığını, çözüm sürecine düşman olduğunu, Türkiye’nin istikrarına ve ekonomisine kumpas kuran karanlık güçlere taşeronluk yaptığını artık çok iyi görüyor.

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji