YOLSUZLUK DOSYASI : Kurşun Askerler ile Dizayn Operasyonu !

17 ARALIK; RÜYA ALEMİNİN “KURŞUN ASKERLERİ” İLE 21.YÜZ YIL DÜNYA DİZAYNI OPERASYONU!

Gezi Parkı olaylarını önceden gördüğünü söyleyen Abdullah Çiftçi ile o günlerde “Gezi Parkı” olayları üzerine bir röportaj yapmıştık. Çiftçi, 17 Aralık Operasyonunu da çok önceden gördüğünü ve çevresini uyardığını söylüyor. Sosyal medya ve iletişim uzmanı Abdullah Çiftçi ile 17 Aralık Operasyonu ile ilgili bir röportaj yaptık. Çiftçi yine farklı söylemleri ile gündem belirlemeye devam ediyor.

Abdullah bey Gezi olaylarından bu yana görüşemedik sizinle. Siz 17 Aralık Operasyonunu önceden gördüğünüzü söylemiştiniz.Bu olayı Ne zaman ve nasıl gördünüz?

Gezi Parkı olaylarından hemen sonra Netpano.com da yayınlanan bir yazımda bu operasyonun devamının geleceğini söylemiştim. Ama başka araç ve yöntemlerle gelecek demiştim. Bu operasyonun olacağını 2013 Ağustos ayında Kabataş’ta bir çay bahçesinde bir kurgu şeklinde arkadaşlarıma anlattım. Yılbaşından önce en az 30 farklı “yolsuzluk” soruşturması dosyası ile halkın “algısını” değiştirme operasyonu yapılacak demiştim. Bunu görmemin nedeni, Gezi Parkı olaylarını tezgahlayanların aklını, niyetlerini okumamdan kaynaklanıyor.

Karşımızda “organize aklı” kullanan bir dünya gücü var. Bu gücün yerinde olsam Başbakan Erdoğan’ı nasıl yıpratırım, hükümetini düşürürüm diye düşündüğünüzde, hükümet hakkında dosya toplayan bilgi ve belge toplayan birilerine taşeronluk işi verilecektir. Deniz Baykal’a kasetle şantaj yapıp CHP’yi dizayn eden, MHP’ye kasetle şantaj yapıp MHP’yi dizayn eden çete yakalanmış değil… CHP ve MHP’ye operasyon yapan çeteye görev verildi. Hedef AKP’ye operasyon ve Başbakanı “av”lama..

Gezi Parkı operasyonu ve 17 Aralık Operasyonlarının yapılma amacı nedir?

Dünya yeni bir yüz yıla girdi. 20.yy da oluşturulan uluslar arası kurum ve kuruluşların meşruiyeti sorgulanma aşamasındadır. Birleşmiş Milletler, IMF gibi kurumlar artık dünyanın sosyal, ekonomik ve siyasal problemlerine çözüm getiremiyor. Fransa’nın, İngiltere’nin, ABD’nin, Rusya’nın nüfusunu topla, İslam ülkeleri nüfusunun yarısı gibi ediyor. Bu ülkeler BM Daimi üyesi, ama İslam ülkelerinin bir temsilcisi yok.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu durumu BM’de dile getiren tek dünya lideridir. Afrika’da yaptığı konuşmalarında “sizi sömürdüler” dedi. Dünyanın sarsılmaz görülen gücüne “one minute” dedi… Ve 21.yy’ın güç dengelerinde “Milli ve Bağımsız bir Türkiye”, sömürgeden kurtarılmış bir İslam alemi dedi… Sonuçta, dünya idaresinden sorumlu küresel finans ağalarının oyunun bozdu. Global Finans ağaları da Başbakanın Kafasını istedi ve bu işi de birilerine taşeron olarak verdi… Şu anda yaşadığımız süreç, aslında Milli olan Başbakanın “av”lanarak kelepçelenip, global finans ağalarına teslim etme operasyonudur. Bu operasyonları yapan kamu görevlilerinin niyeti bu olmasa da sonuç buraya gider…

Gezi Parkı Operasyonu ile 17 Aralık Operasyonu arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Bir sosyal medya uzmanı olarak, sosyal medyadaki kitlenin davranışlarını izliyorum. Sosyal Medya bireylerinin genelde “aklı gözündedir”. Okumaz, araştırmaz ve düşünmez. Grafik-tasarım ve semboller üzerinden bir “algı oluşturulur”. Gezi olayları öncesinde adım adım, grafik-tasarım ve sembollerle başbakanın “diktatör” olduğu algısı oluşturuluyordu. Yani Başbakan özel hayata müdahale eden bir diktatör gibi lanse edilmek istendi. Özgürlüklerin önündeki engeldi. Bu nedenle son 10 yılda yetişen sanal gençliğe, özgürlüğün önündeki engelin başbakan olduğu algılatıldı. Video ve Internet oyunları ile kötü adamı öldüren, “av”layan sosyal medya gençlerine, aynen bir video oyunundaki gibi başbakanı “av”lama görevi verildi. Gençler, kendilerini bir video oyununda sanarak “özgürlük” için sahaya indi. Gençlerin sahaya inmesi ile meydanı boş bulan öfkeli politik kitleler de sahaya indi. Sonuçta ne olduğunu gördük. Ülke soyuldu… Başbakanı “av”lama işini gençler beceremedi.

Küresel finans ağları, Türkiye’ye ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda diz çöktürmenin önündeki engeli kaldıramadı. Bu işi 21.yy yöntemleri ile değil de 20.yy’daki yöntemler ile çözmek istedi. Bunun için Türkiye’deki kamu kurum ve kuruluşları arasındaki koordine problemleri, yasal boşlukları kullandılar. Sağır sultan bile birilerinin memlekette olan biten her şeyi gelecekte kullanmak üzere “kaydettiğini” biliyordu…

21.yy’ın yöntemleri ile bu iş olmadı, 20.yy yöntemleri devreye kondu derken ne demek istiyorsunuz, biraz açar mısınız?

Dünyayı dizayn eden, yöneten, yönlendiren güçler de sonuçta bir “insan”. Ama “aklı” üst düzeyde kullanan, operasyon yapabilmek için ellerinde imkan olan insanlar. Düşünen, aklını kullanan, neden-sonuç ilişkisini görebilen ve biraz da dünyada neler olup bittiğini araştıran sıradan bir insan bile küresel finans ağalarının projelerini, oyunlarını görebilir. Küresel finans ağları kendi projelerine çomak sokulamaması için bireyin aklını iptal etmesini, düşünmemesini ister. Bunun için geçen yüzyılda “dini” kullanarak bireylere aklını iptal ettirdi. Bireyin kesin bir “itaat” ve “biat” edeceği kontrollü “liderler, idoller” üretildi… Bu liderler kontrol edilerek kitlelere yön verildi…

İkinci Dünya savaşından sonra, dünyada soğuk savaş döneminde ABD kominizme karşı mücadele için dünyanın değişik yerlerinde “Komünizmle Mücadele Dernekleri” kurdurdu. Güney Korede’de “Komünizmle Mücadele Derneği”ni de kuran Sun Myung Moon, 1954 yılında Moon Tarikatı”, resmi adıyla “Birleştirme Kilisesi” ni kurdu. Bu tarikatın “müritleri”, liderlerinin Allah tarafından seçildiğine inanıyordu. Bu tarikatın amacı önce Hristiyan Cemaatleri birleştirmek idi. Daha sonra Tarikat, “Dinler Arası Diyalog” sloganı ile dünyaya açıldı. Tarikat lideri Sun Myung Moon 1959 yılında ABD’ye göç etti. Türkiye’de de tarikatın temsilciliğini bir süre, ozamanki CHP genel sekreteri Kasım Gülek yapıyor

Moon Tarikatı’nın dünyanın 5 kıtasında okulları var, şirketleri var, gazeteleri var, dergileri var, politikacıları var, işadamları var vs. Bugün itibarı ile 2 milyon civarında da kayıtlı üyesi olduğu söyleniyor. Bu tarikatın CIA tarafından “açık istihbarat” ve “operasyon” amacıyla kurdurulduğu imajı var. Bu tarikat “Budist” dünyası alanında faaliyet göstererek Güney Kore’nin yaklaşık %40’nın Hristiyan olmasını sağlıyor… Yani, istihbarat kuruluşlarının Budist dünyasında rahat operasyon yapabilecekleri bir zemin…

Bir başka kurdurulan tarikat ise Falun Gong’dur. Yine Budist dünyasına hitap eder, Vatikan ve Soros vakfından destek gördüğü, Çin’in istikrarsızlaştırılması için komünizme karşı mücadele eden bir başka tarikat. Bu tarikatın temel jargonu da “hoşgörü” ve “diyalog”tur. Bu tarikatın da, Medya kuruluşları (TV, Gazete, Dergi), dernekleri, şirketleri, işadamları, politikacıları ve müridleri var.

İspanya’da Hristiyan dünyasında faaliyet göstermek için kurulan/kurdurulan tarikatın adı ise Opis Dei’dir. Kurucusu Madrid’li bir Katolik papazı Josemaia Escriy de Balagar’dır. Opus Dei Tarikatı’ının beş kıtada 500’e yakın üniversite ve Yüksek Okulu ve 200 den fazla koleji var. 600 den fazla dergi ve gazetesi var. Radyoları, TV’leri var. Dünyanın birçok ülkesinde şirketleri, işadamları, politikacıları, gazetecileri var ve her ülkeden sorumlu bir Kardinalleri var. Opis Dei tarikatını İspanya’da diktatör Franco’nun koruduğu kolladığı söylenir.

Bu tarikatların okulları ABD istihbarat teşkilatları gözetiminde açılır. Asli görevleri, Amerika’nın açıktan girip öğrenci devşiremeyeceği ülkelerde İngilizce eğitim verip, sonra da bu çocukları ABD’ye göndererek ehlileştirmektir… Global finans ağalarının sistemine çomak sokmayacak çocuklar yetiştirmektir.

Global finans ağaları 20 yy’da dünya insanını spor ve sözde tarikatlarla idare etti. İnsanın bu dünyadaki en büyük kaygısı ölümden sonra ne olacağıdır. Ölümden sonrası vaatler için insan aklını ve muhakeme yeteneğini iptal etmeye hazırdır. Oysa yüce yaratıcının insana bahşettiği en güzel özellik “akıl”dır… Bu nedenle bir taş atılırsa, hayvan taşa koşar, insan atana koşar…

İslam dünyasında da geçmişte Allah tarafından “seçildiğini” söyleyen Haşhaşiler, Kadıyaniler gibi değişik “sapık” tarikatlar tarih sahnesine çıkmıştır. Haşhaşilerin kurucusu Hasan Sabbah’ın, “Tapınak Sövalyeleri” ile görüştüğü tarihi kayırlarda vardır… İslam dünyasını organize etmek için küresel finans ağları, Yahudi bankerler değişik zamanlarda “mehdi” olduğunu iddia eden insanların da piyasaya çıkmasına yardımcı olmuştur.

21.yy’da sosyal medya ile yeni “idoller” üretiliyor. Dünya gençliği bu idollere Facebook ve Twitter aracılığı ile linkleniyor. 20 yy’da icazetle kurdulan tarikatlar ve sözde “şeyhler, seçilmişler” lerin yerine yeni “sanal şeyhler” devreye kondu. Sözde tarikat liderlerinin dünya genelinde en fazla beş milyon olan bağımlıları vardı. Ama sosyal medya idollerinin Facebook ve Twitter takipçileri 50 milyonun üzerinde hatta 100 milyonun üzerinde olanda var.

Sizce kendini “seçilmiş” ilan edenlerin “müridleri”nin özellikleri nelerdir?

Öncelikle şunu belirteyim burada, Allah dostu büyüklerin dışındaki özel üretilmiş “seçilmiş”lerden bahsediyorum. Genelde istihbarat örgütleri tarafından kurgulanan ya da sonradan yönlendirilen “tarikatların” “müridleri”nin %99.9’u ilgili ülkenin en saf en temiz insanlar grubu arasındadır. Samimiyetle, Allah için, “cennet” için mücadele ederler. Dini bir “vicdan” meselesi olarak algılarlar. “Biat” ettikleri için dünyada gelişen sosyal olaylara bireysel yorumlar yapamazlar. Yorumlar en tepeden yapılır. Yapılan yorumlara sorgusuzca “inanılır”. Yani “aklın” iptali sözkonusudur.

Müslüman Türklerin en belirgin özelliği “Mertlik”tir. Anadolu Coğrafyasında “Alperenlik”, “Cihangirlik”, “Akıncılık” gibi idol kahramanlıklar var. Bunların kim olduğunu dostta, düşmanda bilir. Bu ülkenin “devrimcileri” de özü itibarı ile merttir. Saklamaz kendini. Ama, bu “müridler” takiyye kültürü ile yetiştiriliyor. Oysa takiyye, bu toprakların özüne aykırıdır. Takiyye kültürü ile yetişen bir insan modeli, Allah adına da olsa Emperyalizmle mücadele edemez. Sömürü düzenine başkaldıramaz… Takiyye kültürü ile yetişen insan, “emir kuludur”… Bir komutanın “posta eri”dir.. Söz hakkı yoktur. Verilen talimatları yerine getirir…

Verilen emir, müridlerin herkesi ve gördüğü her şeyi “fişlemesi/kaydetmesi”dir… Bu kayıtlar “üstlere” teslim edilir. Üstler, bunları bir depoda toplar. Depoda bunları analiz edenlerin kimler olduğunu kimse bilmez. Takiyye kültüründe birinin topladığı bilgiler ile kendi vatanlarına, dinlerine, kardeşlerine, Ülkelerine zarar geleceği fikri hiç olmaz… Takiyye kültürü olan insan farkında olmadan kendi ülkesine karşı yabancı servislere “muhbirlik/gammazlık” yapar… Takiyye kültürü ile yetişen insan bir süre sonra kendine yabancılaşır. Eşine yabancılaşır, çocuklarına yabancılaşır. Takiyye bir yaşam biçimi olur…

Bu nedenle takiyye kültürü ile yetişen birinden dost olmaz. Hatır gönül ilişkisi kurulmaz. Anadolu’da “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözü meşhurdur. Siyasal parti, düşünce, görüş fark etmeksizin her insanın toplumun farklı kesimleri ile dostluk ilişkisi, hatır gönül ilişkisi vardır. Ama takiyye kültürü ile yetişen biri yukarıdan “emir” geldiğinde anında her şeyi tersine çevirir, siler atar. Hafıza boşaltılır. Sanki paylaştıklarınız, yaşadıklarınız yaşanmamış gibidir.

17 Aralık operasyonunda gördüğümüz, birileri herkesin gözünün içine bakarak dosya toplamış… Tıpta hastalığı önleyici hekimlik vardır. Burada da Samimi olan zamanında başbakanı uyarır, şu bakanın çocuğu şunu yapıyor, öteki bunu yapıyor der. Önlem alınmasını ister… Ama yapılmadı…

Sizce hocaefendi bu işin neresinde?

Hoca efendinin Türkiye’de ne olup bittiğinden tam olarak haberi olduğunu sanmıyorum. Bir iletişim problemi var. Hoca efendi Türkiye’de olsa, yüz yüze görüşseler belki problem bu kadar büyümezdi… Başbakana karşı yapılan operasyonlarda hoca efendinin talebelerinin adı geçiyor. Basından izliyoruz. Hoca efendi grubu çıkıp bu arkadaşlar bizden değil demeliler.. Aksi halde fatura üzerlerine kalacaktır…

Bir gemide, roket atarla hırsız kovalamak ya “gafilliktir” ya da “hainliktir”… Alnına sinek konan bir adamın alnındaki sineği elinizle de kovabilirsiniz veya silahla da sineği vurabilirsiniz… Bu ülkeye tilki sokan global finans ağaları daima kargaya sesin güzel diyerek peyniri kaptılar… Ama bu kez, tilkinin görevi peyniri kapmak değil kargayı da götürmek!…

Hiç kimse ben kamudaki görevimi yapıyorum diyemez. Ancak aklını iptal etmiş birileri öngörüsüzlük ve vizyonsuzlukla, 5 milyon dolar çalınmış para yakalayayım derken ülkeyi şimdilik 120 milyar dolar zarara sokabilir… Ayrıca bu ülkede, kasetler, videolar, şantajlar havada uçuşurken, suçluluğu ispat edilmemiş kişileri basın yoluyla ifşa ederek ülkenin ekonomik ve siyasal istikrarına suikast yapılamaz… Bu iş çocuk oyuncağı değildir…

Global finans ağlarının İslam dünyası için projeleri ne olabilir?

Yaşadıklarımıza baktığımızda global finans ağları “halifelik” kartını oynayacaklar…

Kendinizi global finans ağalarının yerine koyarsanız 2 milyarlık İslam dünyasını yönetecek bir proje geliştirmek zorunda olduğunuzu görebilirsiniz. Global Finans ağaları 20. yy’da İslam dünyasını istediği gibi yönetti. Osmanlı’nın yıkılmasından sonra cetvelle sınırlar çizildi. Şimdi 21.yy’dayız ve çatırdamalar başladı. Bu durumda bir yüz yıl daha İslam dünyasını idare etmek için yeni bir projeye ihtiyaç var. Burada iki proje olabilir. Birincisi Sünni/Şia mezhep savaşını kaşımak, canlı tutmak ve sıkça gündeme getirmektir.

Diğeri de halifelik projesidir. Osmanlı, Şerif Hüseyin’e halifelik sözü verilerek yıkılmıştı. Orada bir Lawrence işi götürmüştü. Burada ise dedeleri Lawrence kadar kişisel becerileri olmasa da Anglo-Sakson’un “ortak aklı” ile Siyonist finansörlerin “organize aklı” sözkonusu…

O zaman, zamanı gelince askıya alınan halifelik makamı 21.yy’da yeniden askından indiriliyor… Fahrettin Paşa’nın kendi subayları tarafından eli kolu bağlanarak teslim alınan Kabe için de yeni bir senaryo gündemde… Global finans ağlarının atadığı “seçilmiş” halife, İslam ülkelerinin “atanmış” temsilcilerinden oluşturulan bir komisyonla Kabe’yi yönetecek. Yani Kabe yönetimi halifeye verilerek İslam dünyası için Vatikan benzeri bir model geliştirilecek. Daha sonra dünya asayişi için Papa ve Halife birlikte mesajlar yayınlayacak. Çok daha uzun bir zaman sonra madem aynı Allaha inanıyoruz, hadi kitapları da birleştirelim, dinde reform yapalım gibi düşünceler de gündeme gelecek…

Bu varsayımı nasıl yapıyorsunuz?

Gezi parkı olaylarında yazdığım makalede “Amerikan devletinin yönetiminin belirlenmesinde çok etkili olan CFR-Dış İlişkiler Konseyi onursal başkanı David Rockefeller “Dünyada 200 civarında olan devlet sayısı yakın gelecekte 1000’e çıkacaktır. Dünyada ulus devletlerin modası geçmiştir.. Gelecekte devletler, finans sektörü tarafından idare edildiğinde dünyaya barış ve huzur gelecektir…” diyor. Rockefeller yaptığı bir konuşmada da “Tek dünya devleti”nin kurulması gerektiğini söylüyor..” Böyle bir projeleri var.

Bu projeleri gerçekleştirmek için “sosyal medya”yı kullanıyorlar. Sosyal Medya idollerinin peşine dünya gençlerini takıyorlar. Sosyal Medya idollerinin şarkılarında genelde “all of world” kelimesi sıkça geçer. Tek din, tek dil, tek dünya devletine gençler hazırlanıyor. Moon Tarikatı, Opis Dei, Falun Gong gibi tarikatlara bakarsan hepimiz “kardeşiz” “hoşgörü” “diyalog” kavramları önde. Hepsinde de “dinler arası, kültürler arası diyalog” çalışmaları var. Yani reel dünyada “seçilmiş” “mehdi/Mesih” üretirlerken sosyal medya da “idol” üretiliyor… Dünya insanı hem reelde hem sanalda kıskaca alınıyor…

Sanal dünyada internet, play station ve video oyunları ile gerçeklikten kopartılan gençlerin yanı sıra, üretilmiş tarikat ve cemaatlerde de “rüya” ve “ruhlar” aleminden haberlerle beslenen gerçeklikten kopartılmış bireyler var. Her iki kesimde de mukayese yeteneği bloke ediliyor.

Global finans ağlarının temel hedefi, insanı kontrol etmek, aklı bloke etmek, gruplandırıp yönetmek. Her insana kredi verip borçlandırmak. Her insanın kazancından pay almak. 20 yy’da kurulan dünya para sistemini devam ettirebilmek.

21.yy’da sahnede yeni oyuncular var. Brezilya, Türkiye, Rusya, Çin, Endonezya yükselen ülkeler. Birçok ülke kendi arasında ticarete doları kullanmama eğiliminde. Amerika’da bile birçok düşünür “Amerika’dan sonra ne olur” gibi tartışmalar içerisinde… Dünya, ABD Doları dışında rezerv için yeni bir para birimi peşinde. Henüz ufukta bir çözüm görülmese de bu arayış ve tartışmalar devam ediyor. Kontrollü bir Halifelik makamı bu para savaşında çok önemlidir. Çünkü genelde doğalgaz, petrol, madenler ve değişik hammaddeler İslam ülkelerinde. Halife’nin dünyanın para birimini belirlemede, icazetli fetvası önemli olacak!…

İslam dininde “faiz” haramdır. Global finans ağalarının para sistemi ise faize/tefeciliğe dayalıdır. “Komşusu açken kendisi tok olan bizden değildir”, Malın 40’ta biri her yıl zekat olarak verilmeli. Sadaka Allah’a verilen borçtur… Fitre vs de gündeme alırsanız, global finans ağalarının sistemi ile İslam dünyasının anlaşması mümkün değildir. Nitekim global finans ağalarının düzenine Papa bile itiraz etti ve Papalığından oldu.

Tüm interneti dinleyerek kendilerine engel olabilecek herkesi mahkum etmeye çalışan bu ağalar, İslam dünyasındaki her grubu, her cemaati de izliyorlar… Kendilerine tehlike olabilecek potansiyel her grubun peşine düşerler… Sonuçta, Sünni İslam’ı dünyaya yayma ve “turtancılık” davasının peşine de düşerler… Dünya liderlerini dinleyen NSA, her lideri dinler… Global finans ağaları, Türkiye için kontrollü “Turancılık” davasını ise Rusya ve Çin’e karşı bir koz olarak yedekte tutuyor… Yani, 21. yy dünyanın ekonomik savaşında İslam dünyasının kalbi olan Türkiye/Türkler, hem “Ilımlı İslam” hem de “Turancılık” ideali ile sahada yedek takviye kuvvet olarak bekletiliyor…

Global finans ağaları ekonomisi batan İran’ı ayağa kaldırma peşinde. Bir tarafı “Sünni dünyanın” temsilcisi, diğer tarafı da “Şii dünyanın” temsilcisi olarak sahaya sürüp “mezhep” savaşını yaygınlaştırma düşünceleri de B planı olarak hazırlanıyor…

Osmanlı’da da “diyalog” kavramı vardı. Ama bu farklı cemaatleri bir araya getirerek problemlere çözüm bulma amacını taşıyan “Meclis-i meşayih”tir.

Bu açıklamalar doğrultusunda başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın konumunu nasıl görüyorsunuz?

Şimdi başbakanın neden hedef alındığına yeniden dönersek, sadece ekonomik nedenler olmadığını anlayabiliriz. Komünizm dünyada devlet olarak bitti. Kapitalizmde tıkandı. Bunu Papa 16. Benedict şu sözleri ile tescilledi “Yaşanan ekonomik krizin kapitalist sistemin zayıfların yanında olmadığının açık göstergesi”, “Yeni bir ekonomik model üzerinde çalışılmalı”, “Yüksek kar, sınırsız tüketimin ve sonuçları düşünülmeksizin rekabeti salık veren kapitalist sistemin toplumun en temel ihtiyaçlarına cevap verme konusunda yetersiz kaldı”,”Bu gelişmeler sosyal patlamalara da neden oluyor”… dedi ve sonrasında istifa ettirildi…

Dünya insanına yeni bir ışık gerek. Yeni bir söz gerek. Ekonomik çözülmelerden önce ruhi çözülmeler başladı. Bilgi Çağı’nda insan ruhu ile bağını kaybetti. Global Finans ağaları ise sosyal medya, sözde şeyhlere“müridleştirme”, “Biyokapitalizm”, “Nörokapitalizm” gibi değişik kavramlarla insanı kontrol altına alma peşinde. Uzaktan frekanslar ile insan beynini yönlendirme (Telegram) gibi çalışmalar var. İngiliz bilim adamları bir adım daha ileriye giderek beyindeki hafıza silinerek istenilen başka bir hafızayı yüklemenin mümkün olduğunu söylediler… Yani global finans ağları insana kumpas kurma peşinde…

21.yy dünyasın kurgulandığı bugünlerde Başbakanın dünya insanına yönelik sosyal adalet, hak, hukuk mesajları vermesi, Allah rızası için, Afrika’nın aç çocuklarına, hesapsızca yardım yapılması gerektiğini haykırması, mevcut düzenin sahiplerini ürküttü. Açlık nedeniyle çocuk ölümlerinin yaşandığı Somali’ye yapılan yardımlar birilerini fena halde tedirgin etti. Sonrasında Somali’de Türklere nasıl saldırı yapıldığını hep beraber gördük…

Şu anda yapılan yolsuzluk operasyonuna asıl amaç Başbakan mı diyorsunuz?

Evet kesinlikle öyle. Birileri başbakanı yakalayıp kelepçeli bir şekilde faiz lobisine teslim etmek istiyor. Niyetlerini okuduğumda gördüğüm, yolsuzluk dosyalarını başbakana dayayacaklar. İşi bozuk olan halkın gözüne para sayma makinesi ve desteyle dolar balyalarını soktular… Bu fotoğraf ile halkın gözüne hitap ederek bir “algı” oluşturmak istediler. Gazetelerde gördüğünüz fotoğraf, üzerinde çalışılmış bir pozdur. Benim Ağustos ayında arkadaşlara bahsettiğim pozun aynısıdır…

Bu poz sonrasında “vergime sahip çıkıyorum” veya “hırsızları yakalıyoruz” gibi halk hareketlerini organize etme niyetindeler. Bu hareketler başarılı olursa, planları, AKP’ye yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara Belediyelerini kaybettirmek. Sonrasında ise sokak yürüyüşleri devam ettirilerek erken seçim baskısı ile erken seçim yapılmasını sağlamak. Hükümet erken seçime gitmezse kamu kurumlarını çalışamaz hale getirip “orduyu” asayişi sağlamak için göreve davet edecekler. Asker gelmezse seçimleri bekleyecekler…

Belediyeleri kaybetmiş bir AKP değişik kaset ve şantajlarla yıpratılıp genel seçimlerde yara alacak. Genel seçim sonrasında AKP dışında bir hükümet geldiğinde, Başbakanı önce “Yüce Divan”da yargılatacaklar sonra da faiz lobisine kelepçeli bir şekilde teslim edip, Başbakanı uluslar arası mahkemede “teröre destek veren devlet adımı” ve “kara paracı” olarak mahkum ettirme düşüncesindeler…Basına sızan dava dosyalarında bunların ipuçları var. Yani, global finans ağları kendi yediği herzelikleri becerebilirlerse, ülkenin başbakanına yükleyecekler.

Burada da dünya Müslümanlarına gözdağı verecekler. 21.yy da size umut veren Recep Tayyip Erdoğan’ı işte kelepçeledik diyecekler… Başbakanın “one minute” çıkışı ile oluşan heyacan dalgası, umut dalgası, bir yüz yıl daha mezara gömülmek istenecek…

Sizce bu mümkün mü?

Unutmayalım bu ülkede %60 ile iktidara gelen bir başbakan idam edilmiştir. Bu nedenle milletin başbakanına sahip çıkması gerekir… Selçukludan, Osmanlıya, sonra da Türkiye Cumhuriyetine kadar gelen süreçte bu millet daima sağduyusu ile yapılası gerekeni yapmıştır. Bu milletin çoğunluğunun yaşam seviyesi “Recep İvedik” olsa da, ufku ve hayali 1453’tür…

Ama başbakanın da bu durumu milletin lehine fırsata çevirmesi gerekir. Çevresinde yolsuzluğa bulaşan, milletin üç kuruşuna tenezzül eden, göze hitap edecek şekilde “abdest alıp namaz” kılan tipleri hızlıca temizlemeli. Eskiden kalmış dava arkadaşım dememeli, vefa gösteriyorum dememeli… Gereken ne ise yapmalı. Bu millet, başbakana oy verirken ruhunun derinlerindeki ses ile karar veriyor… Bu nedenle başbakanın yükü ağırdır… Suriye’den, Libya’ya, Bosna’dan, Ruanda’ya kadar tüm çocukların gözü bu topraklarda… Başbakanın yakınları, eş dost akraba çocukları değildir… Milletin her bir çocuğu başbakanın yakınıdır. Ve ekonomik durumları ortada…

Haçlı seferlerini püskürtmüş, Çanakkale’yi püskürtmüş bu Millet bu saldırıyı da püskürtür… “Müminin ferasetinden korkunuz” ölçüsü çerçevesinde milletin kalbinde, ruhunda çözümün şifreleri var… Sağduyu sahibi bu millet bir başbakan verdi ama bir daha vermez!…

Abdullah Bey verdiğiniz bu farklı bilgiler için teşekkürler.

Netpano.com

Etiketlendi:, ,

Yorum bırakın

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji