Etiket arşivi: Hrant dink

HRANT DİNK DAVASI : ‘Hayalet savcı’ gitti Dink’e savcı aranıyor

Gazeteci Dink’in katledilişinin 7. yılında ilginç gelişme: ‘25 Aralık operasyonu’nunda ‘hayalet soruşturma’ yaptığı ortaya çıkan savcı Akkaş, Dink davasına da bakıyordu…

AGOS gazetesinin Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de gazete binası önünde öldürülmesinin üzerinden 7 yıl geçti. Cinayet zanlısı Ogün Samast ile azmettirici Yasin Hayal ve cinayete yardım ettiği belirlenen 2 sanık ‘örgütsüz suç’tan hüküm giydi. Ancak Yargıtay, ‘örgüt suçu var’ diyerek kararı bozunca, yeniden yargılama başladı.

‘Paralel savcı’ olmasın

Bu süreçte dosyayı ilginç bir isim devraldı; Savcı Muammer Akkaş. Ergenekon soruşturmasında da görev alan Akkaş, 14 Şubat 2013’te bir gizli tanık ile Ogün Samast ve Erhan Tuncel’in ifadelerini aldı. ‘Kükümete darbe girişimi’ olarak nitelenen 25 Aralık 2013’teki ‘hayalet soruşturma’yı da yürüten Akkaş, ‘soruşturmayı UYAP’tan ve başsavcıdan gizlediği, dosyayı basına sızdırdığı, bildiri dağıttığı’ gerekçesiyle bizzat Başsavcı tarafından dosyadan alınmıştı. Hakkında HSYK tarafından inceleme başlatılan Akkaş, son kararname ile Tekirdağ Savcılığı’na atandı. Dink dosyası şimdi yeni bir savcıya verilecek. Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin de, ‘devlette paralel yapılanma’ tartışmaları dikkate alınarak dosyanın yeniden ele alınmasını istedi. Dink cinayeti soruşturmasını başlatan dönemin Başsavcıvekili Fikret Seçen de son HSYK kararıyla Gebze’ye savcı olarak atanmıştı.

Yargılama temel olarak ‘Ergenekon bağlantılı’ olarak sürdürüldü. Savcılar, sanıkların ‘Ergenekon’un Trabzon hücresi’?oldukları iddiası üzerinden ‘örgüt suçu’ suçlaması yaptı.

Jandarma komutanına ulaştı

Bu nedenle dönemin Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz’e kadar ulaştı. Trabzon’da açılan davada Albay Öz ile Yüzbaşı Metin Yıldız ve 4 asker, ‘Dink’e suikast hazırlığı istihbaratı almasına rağmen işlem yapmamak’tan 4-6 ay arasında ceza aldı. Bu dava da Yargıtay’da bozuldu ve halen, İstanbul’daki davayla paralel olarak sürüyor. Dink davasını yürüten İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, iki davanın birleştirilmesine gerek görmemişti.

Polis müdürüne ulaşamadı

Dink davasında en çok tartışılan, sanıklardan Erhan Tuncel’i ‘polis muhbiri’ yapan dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek’in soruşturmaya dahil edilmemesi oldu. Suikast istihbaratını polise verdiği öne sürülen, ancak davada “Mc Donald’s’ın bombalanması” eyleminden ceza alan Tuncel, Akyürek tarafından bu eylemden sonra polis muhbiri yapıldı. Akyürek, cinayetten hemen önce Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’na getirildi. Ancak Dink ailesinin avukatlarının “Suikast istihbaratını İstanbul’a bildirmedi” demesine rağmen soruşturmaya dahil edilmedi.

Tuncel: Akyürek sorumludur

Dink davası yeniden görülmeye başlanınca STAR’a itiraflarda bulunan ve daha sonra yeniden tutuklanan Tuncel, 13 Aralık 2013’teki son duruşmada, “Cinayetle ilgili ihbarı emniyete bildirerek görevimi yaptım. Ancak Akyürek beni davanın bir numaralı sanığı haline getirerek kendisini ve çetesini gizledi” dedi. Tuncel, Akyürek’in, Başbakanlık müfettişlerinin araştırmalarını da engellediğini öne sürdü.

Gözler şimdi 12 Şubat’taki duruşmaya çevrildi. Yeni savcının atanmasıyla Akyürek’in de soruşturmaya dahil edilebileceği belirtiliyor. Şubat 2012’de İstihbarat’tan başmüfettişliğe alınan Akyürek geçen haftaki değişiklikle bu görevinden de alınmıştı. Davada, eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanlaından Sabri Uzun’un da tanık olarak dinleneceği belirtiliyor.

Davanın kritik aşamaları

-Dink cinayeti soruşturması başından beri dönemin İstanbul Başsavcıvekili Fikret Seçen ile dönemin özel yetkili savcısı Selim Berna Altay tarafından yürütüldü, daha sonra savcı Hikmet Usta da görevlendirildi.

-Yargılama sürecinde, mahkeme başkanı Erkan Canak 4 Aralık 2010’da HSYK kararıyla geçici görevle Sakarya’ya gönderildi, yerine mahkeme üyesi Rüstem Eryılmaz getirildi.

-Yargılama, ‘Ergenekon soruşturması’ ile paralel yürütüldü. Savcı Usta, esas hakkındaki görüşünde, “Dink cinayetinin, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal yönetiminde, ‘Ergenekon’ terör örgütünün Trabzon’daki hücresi tarafından işlendiğini” öne sürdü.

-25 Temmuz 2011’de cinayet tarihinde 17 yaşından küçük olan Samast, İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nce 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Karar, Yargıtay’da onandı.

-17 Ocak 2012’de İstanbul 14. Ağır Ceza ana davayı karara bağladı. Yasin Hayal ‘azmettirici’ olarak müebbet hapis cezasına çarptırıldı; Erhan Tuncel ‘bombalama’ suçundan 10 yıl 6 ay, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender de ‘cinayete yardım’ suçlarından 12 yıl 6’şar ay hapisle cezalandırıldı.

-Mahkemenin ‘örgüt suçu’ bulmamasına Savcı Hikmet Usta itiraz etti ve “Tuncel ile Hayal, Ergenekon sanıklarıyla amaç birliği içindedir. Ergenekon ile Trabzon’daki hücresel yapı aynı DNA özelliklerine sahiptir” dedi. Mahkeme başkanı Eryılmaz ise “Karar ‘örgüt yoktur’ anlamına gelmez. Sadece tatmin edici bulmadık” diye savunma yaptı.

-15 Mayıs 2013’te Yargıtay 9. Ceza Dairesi, sanıkların ‘örgüt’ üyesi olmaktan yargılanmaları gerektiğini belirterek, kararı bozdu.

-17 Eylül 2013’te dava yeniden İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı.

-24 Ekim 2013’te Tuncel yeniden tutuklandı, tanık korumaya alındı.

-7 Ocak 2014’te sanıklar Osman Hayal ve Zeynel Abidin Yavuz’un yeniden ifadeleri alındı.

-Davanın bir sonraki duruşması, 12 Şubat’ta yapılacak.

Dink dosyasını hatırladı!

Tekirdağ Savcılığı’na atanan Muammer Akkaş, giderayak 7 yıldır süren Dink cinayeti davasını hatırladı. Adliye önünde korsan bildiri okuyan Akkaş, Dink davası için “Operasyon aşamasına gelmiştik, dosya elimden çıktı” dedi.

HRANT DİNK DAVASI /// PKK’nın yöneticilerinden Mustafa Karasu : Hrant Dink’i cemaat öldürdü AKP örtbas etti

PKK’nın yöneticilerinden Mustafa Karasu, bugün yıldönümü olan Hrant Dink cinayetinde derin devletin rolünün inkar edilemeyeceğini savunarak, failin AKP döneminde kurulan “yeni özel harp dairesi ve yeni kontrgerilla” olduğunu öne sürdü.

Olayla ilgili tüm yargılamaların Dink’in katillerinin korunduğunu gösterdiğini savunan Karasu, “Erhan Tuncel’in çelişkili ifadeleri var. Ama Erhan Tuncel’in ifadelerinden anlaşılıyor ki, bu işin arkasında daha organize işler var. Ama buna rağmen devlet üzerine gitmiyor, bu organize işler açığa çıkarılmıyor. O dönemin Emniyet Müdürünün üzerine gitmiyor. Ramazan Akkürek Meclis’e bile ifade için çağırıldığında gitmiyor. Yani meydan okuyorlar. Bir zamanlar Susurluk’tan dolayı bir general ifadeye çağrıldığında meydan okuyup gelmemesi gibi, Ramazan Akkürek de Meclis’e meydan okuyor ifade vermiyor” dedi.

Cinayetin ardından katillerin korunmasının bir devlet politikası olduğunu dile getiren Karasu, "hem AKP hem de Fetullahçı kesimlerin cinayetin içinde olduğunu” ifade etti.

Karasu şöyle dedi:

“Fetullahçılarla AKP ortak bir koalisyonla iktidara geldiler. ABD ve NATO’nun da desteğiyle eski iktidar bloklarını saf dışı ettiler. Tabii ki yeni iktidar bloğu ve yeni bir hegemonya kurulurken eski kurumların tümünün saf dışı edilmesi gerekmiyordu. Ya da eski Gladio’nun tümden tasfiye edilmesi, Ergenekon’un tümden tasfiye edilmesi hedeflenmedi. AKP hükümetiyle birlikte yeni bir derin devlet, yeni bir Gladio yapılanması gerçekleştirmeye yönelirken, eskilerini bir kısmı da bu yeni yapılanmanın içine alındı. Eskiden beri CIA’yla, Gladioyla ilişkisi olan, yine polis içinde örgütlü olan, yargı içinde örgütlenmeye çalışan Fetullahçılar da yeni derin devlet dediğimiz yeşil Ergenekon dediğimiz güç içinde etkili oldular. AKP ve Fetullahçılar eski Ergenekon’un kalıntılarıyla da ittifak yaptılar. Eski derin devlet içinde Türkiye’nin ve dünyanın yeni koşullarına ayak uyduramayanlar, bu konuda sorun olacaklar tasfiye edildi, ama uyduranlar Türkiye’deki değişimi kabul edenler yeşil Ergenekon içinde de yer aldılar.

Mevcut devlet politikalarının anayasal ve yasal olarak uygulanamadığı yerlerde harekete geçen yeni bir Ergenekon vardır; biz buna yeşil Ergenekon dedik. Böyle bir örgütlenme yapılmıştır. AKP ve Fetullahçılar çatışmasında bu biraz daha açığa çıkıyor. AKP’nin politikaları ve iktidarı döneminde bu oluştu, ama örgütlü olanlar Fetullahçılar olduğu için, polis ve yargı içinde onlar etkili olduğu için, onlar zaten baştan itibaren bu yeni Gladio içinde etkili oldular. Devlet ve derin devlet içinde gizli örgütlenmeye girdikleri için klasik iktidar bloklarının saf dışı edilip Türkiye’nin siyasal olarak yeniden şekillenmesinde Gladio’nun ya da derin devletin yeniden şekillenmesinde Fetullahçıların daha etkin hale gelmesi durumu gerçekleşmiştir. Şimdi bu durum AKP iktidarıyla çatışma içine girmiştir.” “Fetullahçılar hem derin devlet hem de görünür devlet içinde paralel örgütlenmelere gitmişlerdir” ifadesinin kullanan Karasu, şöyle konuştu:

“AKP HÜKÜMETİ BUNDAN SORUMLUDUR”

“Dink cinayeti bu kavga başlamadan önce gerçekleşmiştir. Dink cinayetinin nasıl olduğu, kimler tarafından yapıldığı önemli oranda bilinmektedir. Ama AKP hükümeti döneminde bu olayın üzerine gidilmemiştir; örtbas edilmeye çalışılmıştır. Eğer ciddi biçimde bu olayın üzerine gidilseydi açığa çıkarmak zor olmayacaktı. Bu olayın üzerine gidilseydi yeni oluşan yeşil Ergenekon gün yüzüne çıkacaktı. Ama AKP yeşil Ergenekon’u, yeni derin devleti kendisi yarattığı için, böyle bir yapılanmaya kendi izin verdiği için böyle bir yapılanmanın, yeşil Ergenekon’un ortaya çıkmasını istememiştir. Çünkü böyle bir durum ortaya çıktığında suç ortağı kendisi de olacaktır. Çünkü kendisinin iktidarı altında, kendisinin İçişleri Bakanının denetimindeki valiler, emniyet müdürlükleri, polisler ya da MİT vb. istihbarat örgütlerinin bulunduğu bir ortamda, bunların ilişkili olduğu bir ağ içinde bu cinayet gerçekleşmiştir.

Kesinlikle bu cinayet yeşil Ergenekon dediğimiz yeni özel harp dairesi ya da kontrgerilla tarafından gerçekleştirilmiştir. Türkiye demokratikleşmediği müddetçe bu tür derin devletler, yeşil Ergenekon gibi örgütlenmeler devam edecektir. Bırakalım Türkiye’yi, başta Almanya olmak üzere Avrupa gibi ülkelerde bile hala bu örgütlenmeler olduğuna göre Türkiye gibi demokratikleşmeyen, hala Kürtlerin Özgürlük Mücadelesini, demokrasi güçlerinin mücadelesini yasal olmayan yollardan ezmek, engellemek isteyen bir Türkiye’de bu tür örgütlenmeler haydi haydi bulunur. Nitekim bulunmaktadır. Bu tür örgütlenmelerin özellikle Doğu Karadeniz’de örgütlendiği eskiden beri söylenmektedir. Veli Küçük oralarda örgütlenmiştir. Bu yönüyle Ogün Samast’ı gönderenlerin kesinlikle yeşil Ergenekon dediğimiz, bugün paralel devlet olarak tartışılan güçlerle, çevrelerle kesin bağı vardır.”

Hrant Dink cinayetinin AKP iktidarı döneminde olduğunu söyleyen Karasu, “Sadece Fetullahçılara yüklenerek işin içinden çıkılamaz. O zaman da gerçek saptırılmış olur. Çünkü bu tür örgütlenmeler siyasi iktidarın desteği olmadan varlıklarını sürdüremezler. Özellikle de eski iktidar bloklarının tasfiye edildiği, eski Ergenekon’un dağıtıldığı, yerine yeşil Ergenekon’un konulmak istendiği bir süreçte iktidarların konumu daha da belirleyicidir. Bu açıdan AKP hükümeti bundan sorumludur” dedi.

Odatv.com

HRANT DİNK DAVASI /// ORAL ÇALIŞLAR : Hrant Dink’i Charles Aznavour’la anmak

ORAL ÇALIŞLAR

oralcalislar

Yedi yıl geçti aradan, yüreğimiz yaralı, ellerimiz boşta kalmış durumda. Hrant’ın karşısında boynumuz bükük.

‘Sarı Gelin’ türküsünü, Hrant ve Rakel, birlikte çok güzel söylerlerdi. 19 Ocak 2007’de onu yitirdiğimizden bu yana, acılarımızı, bu türküyle dile getiriyoruz.

‘Paralel yapı’, ‘derin devlet’, ‘Ergenekon’… Adını ne koyarsak koyalım, Hrant Dink cinayetinin arkasındaki güç ortaya çıkarılamadı.

2007’den bu yana, devlet içindeki ‘iktidar kompozisyonu’ birçok yönde ve boyutta değişimlerden, kırılmalardan geçti. Hesap sorulamayacak sanılanlardan hesap soruldu. Bazı karanlık noktalar aydınlandı. İş Hrant Dink cinayetine gelince, ‘iktidar kavgası’ içindeki güçlerin, açık ya da kapalı işbirliğine tanık olduk. Devlete egemen ‘İttihatçı zihniyet’in aldığı ağır darbelere rağmen; Hrant Dink cinayetinin sorumlularını ortaya çıkarma çabalarımız, adliye koridorlarında etkisiz hale getirildi.

Yedi yıl geçti aradan, yüreğimiz yaralı, ellerimiz boşta kalmış durumda. Hrant’ın karşısında boynumuz bükük.

Hrant’ın en büyük ideali, Türkiye ile Ermeni toplumunun barışmasıydı. Türkiye’nin ‘İttihatçı soykırım’la yüzleşmesiydi. 2015 geliyor. ‘Tehcir’in, ‘soykırım’ın 100. yılı. Dünyanın çok önemli bir çoğunluğu, yaşananın bir ‘soykırım’ olduğu konusunda hemfikir. Türkiye ise kendi iç kavgalarını aşamamanın krizlerini yaşıyor.

“Hrant’ın ölüm yıldönümünde onu en çok ne mutlu ederdi” diye düşündüğümde, “1915’te yok edilen Ermenilerden, onların çocuklarından, Türkiye’nin özür dilemesi” diyorum kendime. Bu konuda, bir süreden beri, bir de önerim var: 1915’e Türkiye sahip çıksın.

İttihatçı dar bir kliğin kararıyla 1915 yılında yerinden yurdundan edilip, yollarda, dağlarda, tepelerde öldürülen, açlık ve hastalıklarla kırılan yüz binlerce Ermeni, bu ülkenin yurttaşıydı. Bu ülkenin aydınları, sanatkârları vardı içlerinde. Çoğunluğu yaşlı, çocuk ve kadındı. Erkeklerin çoğu daha önceden ‘halledilmişti’. O insanlar, bizim insanlarımızdı.

Dünyanın en büyük etnomüzik uzmanlarından, Anadolu’nun dört bir yanından topladığı ezgiler hâlâ büyük bir müzik zenginliği olarak yaşayan Gomidas da İstanbul’dan sürgüne gönderilenler arasındaydı. “Gomidas’ın Paris’e heykeli dikildi” diye milliyetçiler yeri yerinden oynattılar. Gomidas, Anadolu’nun bir değeri ve Anadolu topraklarında da onun heykelinin olmasından daha doğal bir şey yok.

2015 yaklaşıyor. Yani, ‘tehcir’in 100. yılı. Gelin, bu acıya Türkiye sahip çıksın. O tarihte kaybettiğimiz yurttaşlarımızı analım. Anılarına sahip çıkalım. Şöyle bir ‘anma programı’ da düzenlenebilir: 24 Nisan 1915’te İstanbul’daki evlerinden alınıp öldürülen 7 Osmanlı Meclisi Mebusan üyesi milletvekilini TBMM anabilir, acısına sahip çıkabilir.

Barolar, yok edilen avukatları; Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları, kendi meslektaşlarını; Tabipler Odası, doktorları; hatırlatabilir; onların anısına toplantılar düzenleyebilir. Liste daha da geliştirilebilir. Hayal gibi görünse de ‘normali’ bu, olması gereken bu.

Yürekteki diken

Hrant gibi bir ‘Anadolu Ermenisi’ ve bir ‘Tehcir çocuğu’ olan ünlü şarkıcı Charles Aznavour, kendi geçmişini anlatırken şunları söylemiş: “Gelecek önümde uzanıyor olsa da ailemin geçmişini tümden silmedim, belleğimin bir köşesinde sakladım ve bugün, umulmadık bir yaşa erişmiş olarak, yapacak belirli bir işim olmadığı zaman hayal kuruyorum. Mübadelenin hemen ardından Selanik’te doğmuştum. Zavallı annem düşük yapıp beni çölün kumlarına bırakabilirdi ben bu dünyadan göçerken o da bacakları kan içinde, ölüme doğru yavaş ve çetin yürüyüşüne devam edebilirdi…”

Aznavour, ailesinden dinlediği acı öykülere rağmen hep Türklerle dostluğu savunmayı sürdürmüş.

‘Ayağına diken batmış / Kardeşim / Benim de yüreğimde var bir tane /(…) Gülün dikenleri var / Dikkat edilmezse / Bir damla kan belirir / Parmak ucunda /Ama / Dikkat edilirse eğer / Güzelliğini sunar gül (…)/ Tatlılığıyla hoşluğuyla / Gülü severim / Dikeni var / Elden ne gelir / Kardeşim… / Çıkarmaya karar verseydin / Yüreğimdeki dikeni / Senin ayağındaki de / Yok olur giderdi / Sen de ben de / Özgür olurduk / Ve kardeş.’

Hrant’ı acı ve çaresizlikle anarken onun en büyük idealinin ‘Türkiye’nin 24 Nisan 1915 soykırımıyla yüzleşmesi’ olduğunu hatırlatmak istedim. Yüreklerdeki dikeni çıkarmak için…

ERGENEKON DAVASI /// Erkut Ersoy : Yazıcıoğlu ve Dink aynı ölüm listesindeydi /// @irem_cicek @K utlukIrem @Tuntuncuk @hdynsis @ecemila

Yargıtay kararını bekleyen Erkut Ersoy, yakın tarihin sır perdesini aralayacak çarpıcı iddialarda bulundu.

Bilgisayar uzmanı olan Erkut Ersoy, Ocak 2008’de yapılan Ergenekon operasyonunda gözaltına alındı. 3 yıl tutuklu yargılandıktan sonra tahliye edildi. Dava sonucunda 15 yıl hapis cezaya çarptırıldı. Aldığı ceza Yargıtay’da onanırsa tekrar hapse girecek. Ersoy, Ergenekon operasyonu olmadan önce başkanlığını emekli albay Fikri Karadağ’ın yaptığı Kuvayı Milliye Derneği’ne gidip gelen isimlerden biriydi. Ersoy, eskiden beri MİT ve Emniyet İstihbaratı ile irtibatı olduğunu iddia ediyor. Öğrendiklerini de her zaman bu teşkilatlarla paylaştığını belirtiyor. 2001 yılından itibaren ise, takip edildiğini savunuyor. Hatta bir defa da kaçırılmış.

Ergenekon’dan tutuklanmadan önce kendisine mail yoluyla ulaştırılan bir listeden bahsediyor. İddiasına göre; bu bir suikast listesiydi ve içinde Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile gazeteci Hrant Dink’in de adı yer alıyordu. Ersoy şunları anlatıyor: “Bunlar beni 7 gün 24 saat takip etti. Devamlı mail gönderdiler. ‘Sen hazır bekle, seni operasyonlarda kullanacağız’ dediler. Mahkemeye, ‘Bana gönderilen bu e-postaların kaynağına ulaşırsanız, olayı çözersiniz’ dedim. Fakat mahkeme talebimi reddetti.” Erkut Ersoy’a göre; listede Alevi kanaat önderleri de vardı: “Belki Yazıcıoğlu gibi bana da bir operasyon yaptıracaklardı. Beni tamamen avuçlarına almışlardı. Kontrol onlardaydı. İstihbaratçı geçmişim vardı. Her yere sızabilirdim.

Bana gönderdikleri listede Yazıcıoğlu ve Dink dışında Alevi kanaat önderlerinden, Yahudi ve Hristiyan din mensuplarından hatta AK Parti’den isimler vardı. Kalabalık bir liste, çoğunu tanımıyorum zaten. Ailemi tehdit ettikleri için, savcılara da gidemedim.”

HABER LİNKİ : http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/125030.aspx

Melik Duvaklı/TÜRKİYE GAZETESİ

Fotoğraf: Ali Çelik

ERGENEKON DAVASI /// Erkut Ersoy : Yazıcıoğlu ve Dink aynı ölüm listesindeydi

Yargıtay kararını bekleyen Erkut Ersoy, yakın tarihin sır perdesini aralayacak çarpıcı iddialarda bulundu.

Bilgisayar uzmanı olan Erkut Ersoy, Ocak 2008’de yapılan Ergenekon operasyonunda gözaltına alındı. 3 yıl tutuklu yargılandıktan sonra tahliye edildi. Dava sonucunda 15 yıl hapis cezaya çarptırıldı. Aldığı ceza Yargıtay’da onanırsa tekrar hapse girecek. Ersoy, Ergenekon operasyonu olmadan önce başkanlığını emekli albay Fikri Karadağ’ın yaptığı Kuvayı Milliye Derneği’ne gidip gelen isimlerden biriydi. Ersoy, eskiden beri MİT ve Emniyet İstihbaratı ile irtibatı olduğunu iddia ediyor. Öğrendiklerini de her zaman bu teşkilatlarla paylaştığını belirtiyor. 2001 yılından itibaren ise, takip edildiğini savunuyor. Hatta bir defa da kaçırılmış.

Ergenekon’dan tutuklanmadan önce kendisine mail yoluyla ulaştırılan bir listeden bahsediyor. İddiasına göre; bu bir suikast listesiydi ve içinde Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile gazeteci Hrant Dink’in de adı yer alıyordu. Ersoy şunları anlatıyor: “Bunlar beni 7 gün 24 saat takip etti. Devamlı mail gönderdiler. ‘Sen hazır bekle, seni operasyonlarda kullanacağız’ dediler. Mahkemeye, ‘Bana gönderilen bu e-postaların kaynağına ulaşırsanız, olayı çözersiniz’ dedim. Fakat mahkeme talebimi reddetti.” Erkut Ersoy’a göre; listede Alevi kanaat önderleri de vardı: “Belki Yazıcıoğlu gibi bana da bir operasyon yaptıracaklardı. Beni tamamen avuçlarına almışlardı. Kontrol onlardaydı. İstihbaratçı geçmişim vardı. Her yere sızabilirdim.

Bana gönderdikleri listede Yazıcıoğlu ve Dink dışında Alevi kanaat önderlerinden, Yahudi ve Hristiyan din mensuplarından hatta AK Parti’den isimler vardı. Kalabalık bir liste, çoğunu tanımıyorum zaten. Ailemi tehdit ettikleri için, savcılara da gidemedim.”

Melik Duvaklı/TÜRKİYE GAZETESİ

Fotoğraf: Ali Çelik

HRANT DİNK DAVASI /// ESKİ AYM RAPORTÖRÜ OSMAN CAN : ‘Hrant Dink davası yeniden görülmeli’

Osman Can: Meşru olmayan yollarla önemli devlet kurumlarını ele geçirmek suretiyle siyaseti dizayn etme ve demokrasi ve sosyal barış ihtimalini ortadan kaldırma faaliyeti ile karşı karşıyayız

AKP MKYK üyesi, Prof. Dr. Osman Can, yeniden yargılanma tartışmalarıyla ilgili olarak, “Ergenekon davasında kesinleşme durumu yok. Ama Balyoz davası için söz konusu olabilir çünkü kesinleşti. Ama ben ahlaken birinci sırada tartışılması gereken davanın, Hrant Dink davası olduğuna inanıyorum. Zira şaibe açısından hem bu dava, hem de KCK davaları daha sorunlu davalar. Kurunun yanında yaşın yanmaması, yeniden yargılamanın ana motifidir. Tüm bu davaları kapsayacak bir formülasyon üzerinde durulmasında yarar vardır” dedi.

Vatan gazetesinden Deniz Güçer, AKP MKYK üyesi, Prof. Dr. Osman Can ile yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla gündeme gelen yargı krizi ve yargı içindeki cemaat yapılanmasını konuştu.

Deniz Güçer’in Osman Can ile yaptığı söyleşi şöyle:

– Referandumda sizin de içinde olduğunuz çok sayıda isim HSYK’nın yeni yapısına destek vermişti. Bugün ise iktidar HSYK’yı eleştiriyor?

Bizim yetersiz de olsa destek verdiğimiz yapı, Mecliste kabul edilen haliydi. Bu hal, HSYK’da nispeten çoğulculuğu sağlayacak bir yapıydı. Ama CHP’nin müracaatı üzerine Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 7 Temmuz 2010 tarihinde, Anayasayı da ihlal ederek, seçim usulünü iptal edip, çoğunlukçu hale getirince, blok listeler yarışı başladı. YARSAV’’dan endişeli ne kadar kesim varsa, Adalet Bakanlığı’nda o derin yapı tarafından hazırlanan listeyi tercihe zorlanmış oldu. Asıl sorun, AYM’nin gayri meşru müdahalesi, ikinci sorun ise, demokratik siyasetin, tüm uyarılarımıza rağmen, sürece müdahil olmamasıydı. Tabi bunu başka sorunlar takip etti. HSYK kanununun hazırlanmasında da aynı yapı etkili oldu, öyle görünüyor. Ve şimdi işgal edilmiş bir HSYK iradesi üzerinden Yargıtay ve Danıştay yine aynı derin yapı tarafından önemli ölçüde dönüştürüldü, en azından kontrol edildiği söylenebilir.

– Ergenekon ve Balyoz’la tasfiye edildiği sanılan ‘paralel yapı’yı aslında bir başka paralel yapı mı tasfiye etmişti?

Vesayet sisteminin tasfiyesine yönelik ta 1920 meclisinden beri halkın ısrarlı ve kararlı iradesinin sağladığı meşruiyetten ve destekten yararlanarak, tasfiye edilen yapının yerine yerleşen, işgalci ve fırsatçı bir yapıdan söz ediyoruz. Yoksa vesayet yapısını onlar tasfiye etmedi, halk tasfiyenin yolunu açtı. Ama şu hatayı yapmayalım. Darbe düzeni halen değişmedi.

– Türkiye Baralor Birliği (TBB) Başkanı Feyzioğlu ile hep farklı düştünüz. Bugün ise Adalet Bakanlığı ile TBB’nin ortak çalışması gündemde…

TBB ve çok az istisnasıyla başkanlarının kuruluşunda bu yana demokrasiden yana bir kazanımın içinde yer aldığına pek şahit olmadık. Ama insanoğlu felaketlerden ders çıkarma yeteneğine de sahiptir.

– TBMM’deki teklif HSYK’nın bağımsızlığına darbe sayılmaz mı?

Derin bir yapının iradesini işgal ettiği HSYK’dan söz ediyoruz. Ortada yargı mı var? Yargıyı bir bütün olarak şaibe altında bırakan, kurumu, Anayasayı ihlal eden bir operasyon merkezi gibi çalıştıran bu kişilerin tasallutundan yargıyı ve demokrasiyi kurtarma çabalarını yargı bağımsızlığına darbe olarak nitelendirmek doğru değildir. Yargısal kurumları işgal edenlerin “yargı bağımsızlığı” ve “erkler ayrılığı” iddiaları, hukuksuzluklarını devam ettirme gayretine işaret eder. Ben bu kanun teklifini tartışmak yerine, çok açık bir şekilde, o grubun HSYK üyeliğinden çekilmeleri çağrısı yapıyorum.

– Cemaat-iktidar savaşı mı yaşanıyor?

Hayır, hükümet halkın oylarıyla ortaya çıkmış, halka ait egemenliği kullanma meşru hak ve yetkisine sahip bir erktir. Diğeri ise, bir bütün olarak cemaati suçlamak da doğru değil. Halka ait bir yetkiyi gasp edip, bunu, halka dayatan, karanlık, gizli ve aşkınlık iddiasındaki bir yapının önceliklerine göre kullanan, bu şekilde demokratik siyaseti gayrimeşru bir şekilde dizayn etmeye çalışan bir örgüttür.

– Nasıl biteceğini herkes merak ediyor…

Hukuki ilkelere riayet etmek suretiyle, cemaati de toptan kriminalize etmeden, böyle bir yapının devletten ayıklanması gerekir. Kapalı, hiyerarşik ve disiplinli yapılar kendi içlerinde cennetvari kusursuz tasavvurlar üretebilirler. Ama bu yapılar hiç bir zaman demokratik siyaset karşısında başarılı olamaz. Demokrasilerin kusurlu yapısı, demokrasilerin yine en büyük gücüdür.

Davalar kumpas mıydı?

– Ergenekon ve Balyoz davalarının kumpas olduğuna inanıyor musunuz?

Etiketler önemli değil. İşin özü meşru olmayan yollarla önemli devlet kurumlarını ele geçirmek suretiyle siyaseti dizayn etme ve demokrasi ve sosyal barış ihtimalini ortadan kaldırma faaliyeti ile karşı karşıyayız.

‘Hrant Dink davası yeniden görülmeli’

– Ergenekon ve Balyoz’da sizce yeniden yargılama söz konusu olabilir mi? Olursa nasıl bir formül uygulanabilir?

Ergenekon davasında kesinleşme durumu yok. Ama Balyoz davası için söz konusu olabilir çünkü kesinleşti. Ama ben ahlaken birinci sırada tartışılması gereken davanın, Hrant Dink davası olduğuna inanıyorum. Zira şaibe açısından hem bu dava, hem de KCK davaları daha sorunlu davalar. Kurunun yanında yaşın yanmaması, yeniden yargılamanın ana motifidir. Tüm bu davaları kapsayacak bir formülasyon üzerinde durulmasında yarar vardır. Önerilerin sorunlu taraflarından biri tüm Özel Yetkili Mahkemeler’de görülen davaların bu kapsamda değerlendirilmesinin meydana getireceği sonuçlar. Oysa sözünü ettiğimiz derin yapının siyasal hedefi olduğundan, daha çok siyasal mahiyetteki davalara odaklanabileceğini düşünüyorum. Siyasal boyutu olan davalarla sınırlı bir yeniden yargılama formülü üzerinden durulabilir. Ama birileri, derin yapının elindeki yargı silahını aynı zamanda kendi çıkarına olabilecek ekonomik davalarda da kullanmış olabileceği ihtimalini hatırlatırsa, elbette buna da çok itirazım olmaz.

Ergenekon ve Balyoz’da kuşku var

– Ergenekon-Balyoz davalarında hukuksuzluk var mı?

Ceza hukukunda “kıyas yasağı”, “şüpheden sanık yararlanır” ve “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkeleri vardır. Yani bir kişinin eylemini suç olarak nitelendirmek için o eylemin gerçekleşip gerçekleşmediği, gerçekleştiyse, o eylemin sanık tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği hususunun hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanmış olması gerekir. Kuşkular olsa dahi ispatlanamıyorsa, vicdani kanaatleriniz ne kadar, “sanık bu suçu kesinlikle işlemiştir” dese de, siz kanunun dışına çıkarak vicdanınıza göre karar veremezsiniz. Diğer bir husus ise usul kurallarına riayettir. Usule aykırılıklar, zihinde tasarlanmış bir sonucu elde etmenin imkanı olarak kullanılıyorsa, soruşturma veya yargılamanın amacı değişir.

– Nasıl değişir?

17 Aralık’ta ortaya çıkan bulgular bu üç hususta ciddi sorunlar olduğunu gösteriyor. Bu sorunlar ve buna yol açan aktörler, Ergenekon ve Balyoz davalarını da yürüttüğüne göre ve o dönemde bu davaların lehinde veya aleyhinde olan pek çok kişinin bu konuda kuşkularını dile getirdiğine göre, artık bu konuda duraksamamak gerek.

HRANT DİNK DAVASI : Agos, Hrant’ın katillerini gizledi

Hrant Dink cinayetinin arkasında Ergenekon’un olduğunu iddia eden yayınlar yapan Agos gazetesi, Erhan Tuncel’in F tipi yapıyı işaret eden açıklamalarına sessiz kaldı

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından herkes bir şeyler yazdı. Yandaş basına göre tüm karanlık olayların arkasında olduğu gibi Dink cinayetinin arkasında da “Ergenekon” vardı. Liberal basın, hatta Agos gazetesi bile cinayeti örtbas etmek isteyenlerin iddialarını sahiplenerek “Ergenekon” bağlantısı kurulması için yayınlar yaptı. Cinayetin arkasındaki Yasin Hayal, Erhan Tuncel, Ogün Samast gibi isimlerin bağlantılarını ise sadece Aydınlık açıkladı. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 31 Ocak 2007’de gerçekleştirdiği basın açıklamasında, Erhan Tuncel’in Fethullah sicilli Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek’in elemanı olduğunu belirtti. Agos gazetesi, Perinçek’in belgelere dayanan açıklamalarını görmezden geldi. Agos yazarları, suikastin arkasında Ergenekon’un olduğunu iddia eden yazılar kaleme aldı. Agos’un internet sitesinde 25 Temmuz 2012’de yayınlanan haberde “Santoro, Dink ve Zirve Ergenekon işi” başlıklı haberde, tetikçi medyanın yalanları tekrarlandı.

Hrant’ın sahte dostları

Hrant Dink’in avukatlarından ve “Utanç duyuyorum” isimli kitabın yazarı Fethiye Çetin’in “Dink cinayetinin arkasındaki Ergenekon örgütünün saklanması kararının, Erdoğan ve Yaşar Büyükanıt arasında Dolmabahçe’de gerçekleşen görüşmede alındı” iddiası, 13 Eylül’de Agos’ta geniş yer buldu. Fethiye Çetin, Ergenekon sanıkları üzerine kurguladığı kitabında, Akyürek ve Yılmazer’i ağzına almamış ve gizli tanık Boyabat’ın iddialarını gündeme taşımıştı. Çetin’in dönemin Ergenekon savcısı Zekeriya Öz ile zaman zaman görüştüğü basına yansımıştı. Odatv davasında savunma yapan Nedim Şener, yaptığı açıklamalarda Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’ün kendisine, “Ben, Hrant Dink’in avukatı Fethiye Çetin’e Dink cinayetiyle ilgili belgeler veriyorum” dediğini söylemişti.

Hrant Dink’in 5’inci ölüm yıldönümünde konuşan Agos yazarı Karin Karakaşlı da “Bu davayı bir türlü Ergenekon’a bağlayamadılar” diyerek feryat etmişti. Aynı gün bazı gruplar “Hrant’ın katili Ergenekon çetesi” sloganları atarken yürüyüş güzergahındaki Ergenekon Caddesi’nin levhası indirilmiş yerine kendi hazırladıkları “Hrant Dink Caddesi” yazılı levha asılmıştı.

Jandarma manşetlerde

Dink cinayeti sanıklarının jandarma aleyhine verdikleri her demeç, Agos gazetesinin sayfalarında geniş biçimde yer aldı. Gazete, 11 Ekim 2013’de “Trabzon’dan İstanbul’a ‘Ali Öz’ü yargıla’ uyarısı” başlıklı manşet haberinde, Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararın Yargıtay tarafından bozulmasını öne çıkarmıştı.

Cemaat bağlantısını gizlediler

Erhan Tuncel’in 3 Aralık’ta İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden davada yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin gündemine bomba gibi düştü. Tuncel, cinayetin arkasında Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer gibi Emniyet içerisinde örgütlenmiş yapının olduğunu belirtti. “Karşımızda polis yok. Bir cinayet şebekesi var” diyen Tuncel’in sözleri, Aydınlık’ın yıllardır yazdıklarını doğrularken, Sermiyan Midyat gibi “Hrant’ın dostları” olduğunu iddia eden grup “Ergenekon davası biraz daha ciddiyetle ele alınsa bu cinayetle ilgili yeni bulgulara erişebileceğini bir kez daha gördük” şeklinde açıklama yapıyordu. Tuncel’in açıklaması yandaş medya tarafından görmezden gelindi. Cemaat medyası ise Tuncel’i ağız değiştirmekle suçladı. Zaman gazetesi “Erhan Tuncel jandarmadan vazgeçti polisi suçladı" Taraf gazetesi "Büyük abi ifade değiştirdi" başlıklı haberlere imza attı. Hrant Dink’in Genel Yayın Yönetmeni olduğu Agos ise cemaat medyasını aratmadı. Agos’un 6 Aralık’ta yayımlanan son sayısında birinci sayfada “Erhan Tuncel ağız değiştirdi” başlıklı küçük bir haber yer aldı.

(İlgili haberi okumak için görselin üzerine tıklayınız)

(İlgili haberi okumak için görselin üzerine tıklayınız)

Aydınlık

HRANT DİNK DAVASI : Hrant’ın değil Rant’ın arkadaşları bu gelişmelerden utanacak

Odatv uzun süredir dile getiriyor.

Hrant Dink cinayeti polis içindeki ilişkiler soruşturulmadan anlaşılamaz.

Ogün Samast ve Yasin Hayal’e yol gösteren Emniyet muhbiri Erhan Tuncel’in bağlantıları sorgulanmadan, ilişkileri ortaya çıkarılmadan Hrant Dink cinayeti aydınlatılamaz.

Ergenekon davasına giden süreçte operasyonları yapanların hesapları görülmeden bu cinayetin altındaki niyet konuşulamaz.

AMAN DOKUNMAYIN

Ne diyordu Hrant’ın değil Rant’ın arkadaşları: "Aman polise dokunmayın", "aman cemaate dokunmayın", "aman Ali Fuat Yılmazer’in Ramazan Akyürek’in adını ağzınıza almayın", "Ergenekon zihniyeti Dink’i öldürdü"…

Adlarını söylemeye gerek yok.

Siz onları biliyorsunuz.

Cinayetin ardından timsah gözyaşları döktüler.

Ellerini ovuşturup siyasi operasyonlarına alan açıldığını gördüler.

Adlarını söylemeyelim…

Taraf’ta, Zaman’da, Bugün’de, Radikal’de, Yeni Şafak’ta, Türkiye’de yazdılar yazıyorlar.

Ve bugün haklı çıktık.

Yargıtay’ın bozma kararının ardından cinayet duruşmasında konuşan Erhan Tuncel neler söyledi:

"Karşımızda polis yok cinayet şebekesi var", "Çetenin başı Ramazan Akyürek’tir", "’Dink cinayetini ihbar ettim. Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer çetesi önlemedi", "Ramazan Akyürek birinci derecede sorumludur", "Akyürek, bu cinayeti organize edebilecek durumdadir"…

Oysa tahliyesinin ardından Zaman’a konuştuğunda neler söylemişti: "Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer, Türkiye’nin en karanlık noktasına projektörü tuttu. Bu iki isim Dink cinayetinin mağdurudur."

RANT’IN ARKADAŞLARI

Görülüyor ki hükümet cemaat çatlağından sızan ışık "camideki bira kutusu"ndan, "Odatv operasyonunun arkasındaki komplo"dan, "Emniyet’in kime teslim edildiği"nden sonra yeni bir olayı daha aydınlatıyor. Erhan Tuncel bu kavgada kendisini konumlandırıyor.

Dink cinayetinde cemaat ve devlet içindeki yandaşları artık dokunulmaz değil.

Kendilerine "Hrant’ın arkadaşları" diyen ancak "Rant’ın arkadaşı" olduğunu bildiklerimiz, cinayeti ortaya çıkarmak için değil, üstünü örtmek ve Hrant’ın cesedi üzerinden kendi hesaplarını görmek istedi.

Cinayette AKP’nin kanatları altında bulunan Muammer Güler’i, Celalettin Cerrah’ı da cemaatin kanatları altında bulunan Ramazan Akyürek’i, Ali Fuat Yılmazer’i de işaret eden gazeteciler Silivri’ye bu gerçekleri yazdıkları için atıldı.

Danıştay ve Dink cinayetiyle altyapısı hazırlanan, dalga dalga gelen operasyonlarla gerçekleştirilen tasfiyenin görünülmez kılınması istendi.

İddia ediyoruz, saray kavgasının ardından gelen bugünkü itiraflar bir milattır.

Sadece cinayeti değil, Hrant üzerinden yapılan hesapları da aydınlatmak için küçük ama mütevazi bir adım atılmıştır.

Odatv.com

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji